HABER MERKEZİ – Kürt sorununun çözümüne dair kurulması planlanan komisyona dair yazı kaleme alan Fuat Ali Rıza, “Komisyon kendisini Kürt sorununu çözüme ve Türkiye’yi demokratikleşmeye götürecek olan bir komisyon olarak görmeli” dedi.
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın çağrısıyla başlayan Barış ve Demokratik Toplum Süreci’ne ilişkin Meclis’te komisyon kurulması tartışmaları gündemin başında yer alıyor. Yeni Özgür Politika gazetesi yazarı Fuat Ali Rıza da konuyu bu haftaki köşesine taşıdı.
Yazar Fuat Ali Rıza’nın “Nasıl bir komisyon?” başlıklı yazısı şöyle:
“9 ve 11 Temmuz da tıpkı Şubat sonu ve Mart başı gibi Barış ve Demokratik Toplum Süreci’nde güçlü bir yeni adım oldu. Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın 9 Temmuz günü yayınlanan sesli ve görüntülü videosu herkeste büyük bir umut ve heyecan yarattı. 11 Temmuz günü de KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Besê Hozat öncülüğünde bir grup gerilla, tarihe iz bırakan güçlü bir demokratik eylem yaptı. AKP Yönetiminin tüm daraltıcı çabalarına rağmen, 30 gerillanın Süleymaniye yakınlarındaki silah yakma eylemi gerçekten de görkemliydi. Böylece Kürdistan özgürlük gerillasının tarihi amaçlar için ve zorunlu olarak silah kuşanıp dağa çıkmış olduğu bir kez daha kanıtlandı.
NATO’YA VERİLEN BİR CEVAP
Kuşkusuz burada Kürdistan özgürlük gerillasının bilinç, kararlılık ve disiplininden söz etmeye gerek yok. Çünkü bunlar zaten kırk yılı aşan savaş sürecinde görüldü ve biliniyor. Yine gerillanın silah yakmasının, diğer hedefleri yanında yoğun bir silahlanma süreci başlatan NATO’ya da verilmiş bir cevap olduğunu değerlendirmek de pek gerekli değil. Çünkü şimdilik sessizce seyrediyor olsa da söz konusu gerçekleri hemen herkes görüyor ve de biliyor. Açık ki gerillanın silah yakma eylemi çok fazla amacı birlikte içeriyor. Bunlardan çok önemli birisinin de artık Kürt tarafının üzerine düşeni yaptığı ve buna karşılık devlet ve iktidar tarafının da barış ve demokratikleşme temelinde ciddi adımlar artması gerektiği olduğunu hemen herkes değerlendiriyor.
BASIN DEMOKRATİK SİYASETİN ÖNÜNÜ KAPATIYOR
Peki, gerçekten Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve AKP iktidarı barış ve demokratikleşme yolunda ciddi adımlar atacak mı? Şimdi bu soruyu herkes açıktan soruyor ve kendine göre cevabını aramaya da çalışıyor. Bu temelde sadece Türkiye’de değil, neredeyse tüm dünyada önemli tartışma yürütülüyor. Kuşkusuz söz konusu soruya verilen cevaplar ve bu çerçevede ortaya konan görüşler çok çeşitli ve de muhtelif! Çünkü AKP iktidarı söz ve yaptıklarıyla hala ciddi bir güven vermiyor. CHP ve diğer partiler, kendi yaklaşımlarını demokratikleşme ve Kürt sorununun çözümü üzerine oluşturacaklarına, AKP’nin söz ve davranışlarına göre oluşturuyorlar. Önemli bir basın çevresinde ise hala Kürt karşıtı ve aşağılayıcı bir ırkçı-şoven dil ve üslup hakimiyetini sürdürüyor. Böylece basın barış ve demokratikleşmeye hizmet edeceğine, tersine demokratik siyasetin önünü daha çok kapatıyor.
Elbette Kürt tarafının 9 ve 11 Temmuz adımlarından sonra yapılan önemli değerlendirmelerden biri de Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın 12 ve 13 Temmuz da yaptığı konuşmalar oluyor. Kuşkusuz bu uzun konuşmaların tüm içeriğine burada yer veremeyiz ve zaten bunun gereği de yoktur. Önemli gördüğümüz birkaç hususa dikkat çekmek gerekirse, bunlardan biri, Tayyip Erdoğan’ın beyaz Toroslardan Diyarbakır Zindanı’ndaki zulme kadar devlet tarafından Kürt halkı üzerinde uygulanan zulüm ve işkenceleri kısmen dile getirmesidir. Elbette bir itiraf olarak bunları söylemesi iyi de, mevcut haliyle kendisinin devlet sorumlusu olduğunu ve de bu zulmü uygulayanları kendi yanında tuttuğunu bilmemesi veya unutması kötü! Bir de kraldan daha kralcı ırkçı-şoven basının bu sözleri hiç duymaması veya görmemesi önemli ve anlamlı!
Tayyip Erdoğan’ın sözlerinden en çok tartışılan bir boyut da ‘Türk, Kürt ve Arap ittifakına’ vurgu yapmasıdır. Tarihte oluşan böyle bir durumun ne tür gelişmelere yol açtığını vurgulayan Tayyip Erdoğan, günümüzde de böyle bir ittifak sürecine girildiğini ve önümüzdeki süreçte bu temelde yeni ve önemli gelişmelerin olacağını belirtmesidir. Kuşkusuz halkların ittifakı önemli ve gereklidir, yine Tayyip Erdoğan’ın buna vurgu yapmasının da eleştirilecek bir yanı olamaz. Ancak elbette bu tür ittifakların diğer bölge halklarına karşı olmaması ve bölgenin demokratik birliğini hedeflemesi gerekir. Burada asıl önemli olan husus, Tayyip Erdoğan’ın Kürtleri de bölgenin diğer önemli halkları olan Türkler ve Araplarla birlikte zikretmesidir. Eğer Tayyip Erdoğan buna gerçekten inanıyorsa, o zaman Kürt inkârına tümden son vermesi ve Kürt halkının ulusal demokratik haklarını savunması gerekir. Yoksa dilini bile konuşamayan Kürt halkının böyle bir ittifakta rol oynaması nasıl mümkün olur?
Söz konusu konuşma temelinde gündeme gelen bir tartışma da ‘DEM Parti’nin nerede durduğu’ konusu olmaktadır. Aslında bu da manidar bir tartışmadır ve sömürgeci-soykırımcı mantıkla ilgilidir. Çünkü DEM Parti denirken aslında Kürtler kastedilmektedir ve “Kürtlerin kimin yanında olacağı” üzerine kavga verilmektedir. Dikkat edilirse, Kürtler için kendilerine ait bir yer görülmemekte, tartışan taraflar Kürtleri iradesiz gördükleri için onların mutlaka birinin yanında olabileceğine hükmetmektedirler. Onlara göre asıl sahipler AKP ve CHP’dir, Kürtler ancak iki taraftan birinin yanında yer alabilir! Bunun siyasi bir arayıştan çok sömürgeci mantığın sonucu olduğu ortadadır.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın iki günlük konuşmalarının açık ve net olan tek kısmı, bir süredir tartışılan meclis komisyonunun kurulacağı hususudur. Belli ki artık bir meclis komisyonu kurulacaktır. AKP tarafı nihayet böyle bir komisyonun kurulmasına karar vermiştir. Bunun yeni ve önemli bir adım olacağı bizzat Tayyip Erdoğan tarafından propaganda edilmiştir. Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın gündeme getirdiği ve diğer partiler tarafından uygun görülmüş olan bir meclis komisyonu içinde bulunduğumuz yaz sürecinde çalışacaktır.
AKP’NİN KOMİSYON FİKRİYATI
Peki böyle bir komisyon nasıl bir komisyon olacaktır? Hangi görevleri üslenecek ve ne tür çalışmalar yürütecektir?
Bu sorular kapsamında yürütülen tartışmaların sonuçları da muhteliftir. Ortaklaşılan tek husus, AKP’nin bu komisyonu ‘PKK gerillasının silahsızlandırılma sürecini yürütmek üzere’ oluşturmak istediği hususu olmaktadır. ‘AKP’nin sorun olarak gerillanın varlığını ve silahlı olmasını gördüğü ve silahsızlanma gerçekleşip gerilla dağıtılırsa sorunun bitmiş olacağını öngördüğü’ değerlendirilmektedir. ‘Terörsüz Türkiye’ ile kastedilenin de esas olarak bu olduğu ifade edilmektedir.
DEMOKRATİK ENTEGRASYON
Elbette böyle bir sonuç tümden yadsınamaz. Ancak bunun sürecin sonunda gerçekleşeceği, bu aşamaya gelene kadar hukuki ve siyasi düzeyde yapılması gereken çok şeyin olduğu, böyle bir sonucun yasal, hukuki güvencesinin gerektiği de açıktır. Özgürlük ve demokratik entegrasyon yasaları olmadan gerillanın tümden silahsızlanmasının bir anlamı ve de mümkünatı olmaz. Demokratik siyaset ve hukuki çerçeve olmadan silahsızlanan gerilla nereye gidecek ve ne yapacaktır? AKP’nin öngördüğü biçimde gerillanın silahsızlandırılması ve dağıtılması mümkün değildir. Zaten bu mümkün olsaydı, böyle bir sürece gerek kalmadan şimdiye kadar yapılırdı. Nitekim hala savaş cephelerinde gerillaya “Teslim ol” çağrıları yapan ve bildiriler atan askeri görevliler bulunmaktadır. Bu çabalar herhangi bir sonuç vermedi gibi, bunun arkasında AKP siyasetinin bulunduğu da açıkça görülmektedir.
ÖZGÜRLÜK VE DEMOKRASİ
O halde, uzun tartışmalar ardından nihayet kurulacağı kesinleşen meclis komisyonunun işi, imkânsız üzerinde çalışmak olmamalıdır. Bu komisyon kendisine ciddi bir misyon ve görev yüklemeli, kendisini Kürt sorununu çözüme ve Türkiye’yi demokratikleşmeye götürecek olan bir komisyon olarak görmelidir. Bunun için, öncelikle bir Kürt sorununun varlığını ve yine Türkiye’nin demokratik olmadığını kabul etmelidir. Ardından Kürt sorunu ve demokratik olmama temelinde yüz yıllık yaşanan pratikle yüzleşmeyi, samimi bir eleştiri ve özeleştiri sürecini öngörmelidir. Tarihi dersler temelinde Türk-Kürt kardeşliğinin nasıl yaratılacağı, Kürt özgürlüğüne dayalı olarak Türkiye demokratikleşmesinin nasıl bir hukuki çerçevede gerçekleşeceği konularında çalışma yürütüp, hazırladığı yasa tasarılarını meclise sunarak çözümün yasal temelini yaratmayı bilmelidir. Böylece yeni bir demokratik anayasaya giden yolu da döşemelidir. Ancak böyle bir komisyon çalışması doğru ve gerçekçi olur ve barış ve demokratik toplum sürecinin ihtiyacını karşılar.”