ANKARA - DEM Parti Kocaeli Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu, yeni sürece soru işaretiyle yaklaşan kesimlere el uzatılması gerektiğini belirterek, iktidarın da yapıcı bir dili esas alması gerektiğini vurguladı.
Kürt sorununun çözümü ve demokratikleşme noktasında başlayan "Barış ve Demokratik Toplum Süreci" devam ederken, önümüzdeki günlerde yeni gelişmelerin yaşanabileceği belirtiliyor. Meclis'te bir komisyonun kurulması en önemli başlıklardan birisi olarak duruyor.
2013-2015 sürecinde Akil İnsanlar Heyeti'nde yer alan isimlerden Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Kocaeli Milletvekilli Ömer Faruk Gergerlioğlu, devam eden süreci Mezopotamya Ajansı’na (MA) değerlendirdi.
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın çağrısı ve PKK’nin kongre kararlarıyla başlayacak olursak; atılan adımları ve çözüme katkısını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bu mesele devlet tarafından çözülmeliydi, ancak 200 yıldır bir sorun var ve çözümsüz bırakıldığı için çatışmalı bir süreç yaşandı. Sonuç olarak meselenin çıkmaz bir sokağa girdiği görüldü. Barış denemeleri oldu ve en sonunda da herkes döndü dolaştı ve tekrar barış masasına oturdu. Olması gereken buydu. Biz yıllardır bunu söylediğimiz için bir şekilde cezalandırıldık. Bu işin çözümü barıştır. Evet, silah değildir. Bunu da hepimiz biliyoruz. Silah, çatışma, kavga, dövüş geçicidir. Bu kavgaların sonucu mutlaka bir şekilde çözümdür. Ya barıştır ya da bir başka şekilde bir çözüm olur. Kürt meselesinde de durum buraya gelmişti. Tabi ki silahlı çatışmalarla herkes kendisi adına bir şey yapmıştı. Devlet PKK'yi yenmeye, yok etmeye çalışmıştı. Çok ağır bir baskı ve tecrit uygulamıştı. PKK de kendisine göre bir direniş sergilemişti. Olayın bir nihayete ermeyeceği de görüldü. Yine Ortadoğu'da da yeni bir tablo ortaya çıktı. 27 Şubat ve 12 Mayıs deklarasyonlarıyla da artık meselenin barış masasında çözülmesi gerektiği ortaya çıktı. Bu noktada da her iki taraf da önemli adımlar attı. Bir çözüm ihtimali ufukta belirdi. Hepimiz bunun heyecanını taşıyoruz. Aynı zamanda bunun kaygıları, soru işaretleri de ister istemez var.
Meclis'teki aktif siyasetçilerden birisi olarak; çağrı sonrası siyasi parti söylemlerinde ya da Meclis'te bir değişim gözlemlediniz mi?
7 yıldır Meclis'teyim. Biz ne zaman 'Kürt' dedik, 'Kürtçe' dedik, 'barış' dedik; yemediğimiz hakaretler ve küfürler kalmadı. Partimiz de böyle, vekillerimiz de böyle. Şu an en azından normalleşti bunlar.
Yapıcı bir ortamın ortaya çıktığını söyleyebilir miyiz?
Evet, bir saygı var. Yani insanlar artık konuşmaya başladı. Bu çok önemli. Başa kalkmıyoruz. "Vekilken bizi zindanlara attınız, her türlü hakareti yaptınız. Biz şu anda sizin başınıza kakacağız" demiyoruz. Aslında onlara diyecek çok lafımız var. Hem ben hem tüm arkadaşlarımız yapıcı davranıyor. Madem temiz bir beyaz sayfa açıyorsak, eski sayfaların dedikodusunu yapmayalım diyoruz. Aslında söylenecek çok şey var ama oralara girmiyoruz. Kendimiz için, halkımız için, tüm Türkiye ve tüm Ortadoğu için bunu istiyoruz. Çünkü bu topraklarda barıştan başka bir çare yok. Adımlar olumlu gidiyor. Belki ağır gidiyor ama bizim gördüğümüz çatışmalı süreçten sonra yeni yeni bir siyaset ortamı oluşmaya başladı. Yani bunun bazı görünen ve görünmeyen işaretleri var. Açıkçası her şey de apaçık, aleni bir şekilde olmuyor. Yani biraz da perde arkasında anlaşmayla ilgili bir takım adımlar da atılıyor. Atılmıyor değil açıkçası. Bunlar bir müddet sonra açıklanıyor. Mesela İmralı'ya yeni mahpusların gitmesiyle ilgili sürecin iki taraf tarafından da bilindiğini, ama sürecin korunması açısından kamuoyuna açıklanmadığını biliyorum. Bu bir iyi niyet göstergesi.
Kıyaslama yapacak olursak önceki süreçlerden farklı bir yaklaşım mı var? Yani daha mı ciddi yaklaşılıyor?
Var, evet. Şu an için var. Yani bu ciddiyet ortadan kalksa derim ki olmadı. Ama biz şunu demiyoruz; 'Ya işte bir barış süreci oldu, cennete giriyoruz, Türkiye demokratikleşti, hiçbir insan hakları ihlali yok, süper.' Böyle bir şey de yok. Şu an Türkiye'de ağır insan hakları ihlalleri devam ediyor. Antidemokratik uygulamalar devam ediyor. Ayrı bir şey. Ama tabi beklenti çok.
Sürecin daha sağlıklı ilerlemesi için yargı, toplum ve cezaevlerinde hangi değişikliklerin yapılması gerektiğini düşünüyorsunuz?
Cezaevlerinde aynı dayatmalar devam ediyor. Hasta mahpusların ve diğerlerinin durumları, üzerinde durulması gereken bir nokta.
Biliyorsunuz sıkça cezaevlerine gidiyorum. Beklenti var. Kürt mahpuslar başta olmak üzere birçok mahpus "Evet Ömer Bey dışarıda bir süreç yürüttüğünüzü duyuyoruz, izliyoruz, görüyoruz ama burada böyle bir süreç yok" diyorlar. Bakın ağır bir eleştiri var burada. Yani aynı dayatmalar devam ediyor. "Gözlem kurulları, şartlı tahliyelerin verilmemesi ve diğer baskılar devam ediyor" şeklinde ifadeler var. Hasta mahpusların ve diğerlerinin durumları, üzerinde durulması gereken bir nokta.
Farklı kesimlerle de bir araya geliyorsunuz, sürece dair o kesimler ne düşünüyor?
Her farklı kesimle görüşüyoruz. Yani Kürt halkı büyük bir endişeyle izliyor. Ancak Kürt halkının yüzde yüzü çözüm istiyor. Her kesimden Kürt, büyük bir özlemle çözüm istiyor. Bunu görüyorum. Hiç kimse bir maraza çıkarmıyor. Hangi kesimden olursa olsun bu çok değerli bir şey. Önceki çözüm sürecine göre herkes 'Bu sefer başarmalıyız' diyor. Şu partilisi, bu partilisi ayırt etmeden söylüyorum. Ama Kürt halkı şunu da söylüyor; "Biraz daha hızlı adımlar atılmalı." Türklerde de çok yüksek oranda olumsuz anlamda reaksiyon yok. "Bir bakalım, görelim olabilir" gibi bir bakış açısı var. "Ya bu kesinlikle işte Erdoğan'ın aldatmacası, Kürtler aldanıyor" falan söylentisi de bir miktar var ama çok yüksek ve provokatif düzeyde değil.
2013-15 süreci esnasında Akil İnsanlar Heyeti'nde de yer aldınız. O dönemde toplum nasıl bir reaksiyon gösteriyordu?
Marmara Akiller Heyeti, Kocaeli'ne geldiğinde hatırlıyorum; çok daha büyük bir reaksiyon vardı. O zaman MHP de, CHP de karşı çıkıyordu. Şu an bu kesimlerin desteğini görüyoruz. CHP belki biraz daha ikircikli bir yerde ama MHP'nin herhangi bir yetkilisinin olumsuz bir açıklaması yok.
Bunu süreç açısından büyük bir "şans" olarak görebilir miyiz?
Tabii, bu büyük bir şans. Çözüm sürecindeki faaliyetlerimizde nasıl burnumuzdan getirdikleri, bizi nasıl zorladıklarını iyi biliyoruz MHP'lilerin. En azından şimdi o yok. CHP de çok büyük tepki gösteriyordu. Şu anda CHP genel olarak karşı çıkmıyor. "Bir bakalım, görelim" modunda. Bir iki ufak tefek partinin reaksiyonu var. Bu çok önemli bir şans. Yani özetle şunu söyleyeyim; Türkler ve Kürtler arasında olumsuz yüksek bir karşı çıkış yok. Bu çok önemli.
Sürecin daha fazla toplumsallaşması için siyasete nasıl bir rol düşüyor?
Siyaset büyük bir ciddiyetle süreci ele almalı. Uzatılan bir eli, elimizin tersiyle itme şansımız yok. Sürece soru işaretiyle bakanlara el uzatılmalı.
Siyaset kurumu büyük bir ciddiyetle ele almalı ve kendi sorumluluğunu bilmeli. Biz mesela şu an provokatif söylemler olmaması gerektiğini konuşuyoruz. Daha dün çatışıp birbirimize demediğimiz, lafı bırakmadığımız kişi ve kurumlar var. Şuanda oturup onlarla bir şeyler konuşuyoruz. Biz de bu işin hakkını verelim diyoruz. Sürekli kendimizi eğitiyoruz, uyarıyoruz. İl örgütlerimize, ilçe örgütlerimize sürekli tavsiyelerde bulunuyoruz. Yeni bir dönem başlıyor diyoruz. Yeni bir dönemin siyasetini yürüteceğiz. Siyasetin şu anda sorumluluğu bu. Yani sorumsuzca işler yapmamalı. Evet, bize bir el uzatılmışsa bu elin hakkını vermek gerekiyor. Zaten bu çatışmalardan en büyük zararı mazlum insanlar gördü. O yüzden uzatılan bir eli elimizin tersiyle itme şansımız yok. Yani biz o şansı değerlendiririz. Ama siyaset bu konuda yoğun bir gayret sarf etmeli. Bunu da biz yapıyoruz. Şu an STK'ler, çeşitli gruplarla oturup barışı konuşuyoruz. Ev ziyaretleri planlarımız var, parti ziyaretleri planlarımız var. Olumlu bir havayı estirmeye çalışıyoruz. Farklı partilerle bunu konuştuk, konuşmaya devam edeceğiz.
Geçtiğimiz gün mesela bir KHK buluşması yaptı parti. Orada şu denildi; Meclis’te kurulacak komisyonun ifade edeceği bir başka iş de KHK sorununu ortadan kaldırmak. Çünkü Türkiye'deki tüm antidemokratik meselelere yönelik bir gayretimiz olacak. Bu insanların sürece destek vermesini artırıyor. Diyelim Kürt meselesinden muzdarip olmayan başka mağdurlar da var bu ülkede. Onlar belki soru işaretiyle bakıyor. 'Acaba bu mesele bizim de sorunumuzu çözecek mi?' diye. Siyaset kurumu onlara da bir el uzatmalı. 'Senin sorununu çözmeye çalışacağım' demesi müthiş bir şekilde sürece desteği artırır.
Kürt sorununun çözümü diğer sorunların çözümüne de kapı aralar mı?
Tabii, bunu hep söylüyoruz. Devletin Kürt meselesi nedeniyle çok büyük bir güvenlik kaygısı var ve bundan dolayı ipleri geriyor. Hukuk devleti yerine güvenlik devleti anlayışı öne çıkıyor. 'Terörle mücadele kanunları' ise aşırı ve abartılı hale geldi. Bundan herkes mağdur oluyor. İnsanların hiç alakası olmayan şeylerden dolayı ağır cezalar aldığını görüyoruz.
CHP "Bu konular bana değmez herhalde" diyordu. Şu anda CHP’ye de değiyor. Kürt meselesindeki bu tür antidemokratik uygulamaların değmediği yer yok. OHAL ilan ediliyor, bakıyorsunuz bundan mağdur olan, ihraç edilen insanlar oluyor. Çok kişi sessiz kalıyor. Sonra bakıyorsunuz ki buradaki uygulamalar 8-9 yıl sonra herkese değiyor. "Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın" dememeliyiz. Bu nedenle siyaset kurumu sorumluluğunu bilmeli.
AKP’ye bu süreçte nasıl bir sorumluluk düşüyor?
Şimdi şöyle bir dayatma yapılıyordu: "İlla ki PKK silah bırakacak. Son silah bırakılınca biz komisyon kurarız, öyle görüşürüz." Ama sonra bir geri adım attılar. "Tamam, gelin komisyon meselesini konuşalım" demeye başladılar. Bu da önemli. Meclis Başkanı Sayın Numan Kurtulmuş, grup başkanvekillerini çağırdı. Dedi ki: "Gelin bu komisyon meselesini bir konuşalım." Bakın, bu çok önemli bir adım. Tarihi bir komisyon olacak bu. Türkiye’de en az 100 yıllık sorunun çözümü yolunda bir komisyonda sanırım çok şeyler konuşuruz.
Bu komisyon ne yapmalı, hangi konuları gündemine almalı?
Çözüme odaklı bir süreç var gibi. Öncesini bir araştıralım; hakikatleri araştırma komisyonu, yargısız infazlar şunlar bunlar vardı. Şimdi biraz arka planda sanki. Ben kimseden duymadım. Ben bunu nasıl okuyorum? Belli ki bu konuda İmralı'dan da bir talep yok. Öncesinde vardı ve şu anda bunu çok kişi kaçırıyor. Ben kaçırmadım şahsen. Bu niye yok diye düşündüm; Bence şu an bu biraz daha kolaylaştırıcılık olsun diye istendi. Yani eskiyi konuşup da nereye varacaksın? Yani açıkçası bir yerde de biz hayatı ileriye doğru yaşıyoruz. Evet, eski tecrübelerimiz önemli. Ama yani oradan bir çözümsüzlük çıkacaksa da bir yere varamayız ki. Sonuçta biz geriye doğru yaşamıyoruz, ileriye doğru yaşıyoruz.
Kimi noktalarda bir yüzleşmenin sağlanmaması süreci etkilemez mi?
Ben bir şekilde çözülebileceğini düşünüyorum. Evet, çok ağır durumlar. İnsanları kine, nefrete, intikama sevk edebilen olaylar var. Ama birazcık da bunlar külleniyor. Bana sorarsanız birinci planda biz yeni hayatımızda, yeni sürecimizde ne yaşayacağız? Arkadaş bu işi bir çözelim derim. Şu anda yeni süreçte de bunun olduğunu görüyorum. Belki eskiye yönelik araştırmalar yapılmaz mı? Yapılabilir ama öncelik verilmemiş şu an. Geçmişle uğraşınca yeni bir şeyle uğraşamıyorsunuz. Önceki çözüm süreci biliyorsunuz 2,5 yıl sürdü. İlk başta iyi gidiyordu. Sonra bir kesintiye uğradı. Sonrasında da iyice çıkmaz sokağa girdi ve bitti. Şimdi biz böyle olmamasını sağlamak zorundayız.
Muhafazakar kesimlerin süreci nasıl görüyor?
Çok olumsuz düşünmüyorlar, Muhafazakar camia bu işe din kardeşliği olarak bakıyor. Bu, Kürt meselesinin diğer coğrafyalara göre önemli bir avantajı. Farklı dinlerdeki etnik ayrımcılıkların çözümü daha zor olurken, aynı dindeki etnik ayrımcılıkların çözümü kolaylaşabilir. Evet, Kürt meselesinin temeli din değildir, Kürtlere yönelik bir ayrımcılıktır. Ancak çözümde din yardımcı, kolaylaştırıcı olabilir.
Kürt meselesinin temeli din değildir, Kürtlere yönelik bir ayrımcılıktır. Ancak çözümde din yardımcı, kolaylaştırıcı olabilir. Muhafazakar camia sürece soğuk bakmıyor.
Güney Afrika çözüm süreçlerini uzun uzun okudum. Orada devlet gerçekten çözüm istediğinde iki şey yapmış; birincisi, din adamlarını kullanmış, onlara "Barışa inanmayanlara barışı anlatın" demiş ve bu çok etkili olmuş. İkincisi, özel PR şirketleriyle anlaşmış, "Ben bu işi yapamıyorum, siz barışı pazarlayın" demiş. Bu çok başarılı olmuş. Bu yüzden muhafazakar camianın tavrını olumsuz görmüyorum, olumlu ve kolaylaştırıcı buluyorum. Süreci başlatanın Erdoğan ve Bahçeli olması da büyük avantaj. Milliyetçi ve muhafazakar camia bu nedenle sürece soğuk bakmıyor. Başarılı yürütülürse olumsuz bakmayacaklarını düşünüyorum.
Çatışma çözüm pratiklerinde STK’lere de rol düşmüyor mu?
STK'ler son derece önemli bir rol oynamalı. İlk süreçte de mesele iki tarafa indirgendi. Devlet, PKK ile görüşecek, anlaşırsa anlaşılır. Böyle olmaz. Çok aktörlü olmalı. Tamam, sonuçta iki taraf el sıkışır. Ama destek anlamında roller, görevler vermek lazım. "Sivil toplum sen şunu yap, bunu yap" demeli. İki tarafı gözleme durumu da ortaya çıkabilir. Ben ilk çözüm sürecinde Kocaeli’de sivil toplumcuydum. "Bir sivil toplumcu ne yapmalı?" sorusunun cevabını kendi pratiğimden vereyim. Dedim ki: Bana düşen nedir? Kocaeli Barış Platformu kurma fikri gelişti. Afyonlu Hemşeri Derneği'ni de Şırnaklı Hemşeri Derneği'ni de aradım. Bir barış platformu kurduk. Sempozyumlar yaptık. Biz sivil toplum olarak "İki taraf da barıştan vazgeçse de barış istemeye devam edeceğiz" diyorduk. Böyle bir sloganımız vardı. İki tarafı da teşvik eden bir dil bu. Sivil toplum bunu demeli bence.
Yeni sürecin dili nasıl olmalı? "Terörsüz Türkiye" gibi nitelendirmeler sürece katkı sunar mı?
Tahrik eden bir dilden uzak durmak lazım. Biz, bize düşeni yapmaya çalışıyoruz. Barış dediğimiz için, hak ve hukuk dediğimiz için başımıza gelmeyen kalmadı. Her gün başa kakabiliriz. Hakkımızdır ama yapmıyoruz. Bakın böyle bir dil kullanmıyoruz. Yapıcı bir dil kullanıyoruz. O halde habire 'ben seni yendim' ve 'terör bitmiştir' gibi bir dil inciticidir. Çünkü burada büyük acılar vardır ve şu anda bir karşılıklı mutabakat vardır. Şimdi İmralı'da görüşmeler yapıyorsun; o halde bunu dile de yansıtman gerekiyor. Dilde de çok yapıcı bir dil kullanman gerekiyor. "Bu silahı bırakmayalım" diyen çok kişinin olduğu bir ortamda "Terörsüz Türkiye" gibi yüksek perdeden sözler doğru değil. Çünkü insanlar bir çözüm arıyor, bir saygı arıyorlar.
Devam eden saldırıları nasıl yorumluyorsunuz?
Bu kabul edilecek bir durum değil. Çünkü herkes bir el uzatmış ve sonuçta artık kimsenin ölmemesi lazım. Askerin de gerillaların da ölmemesi lazım. Biz bunu yıllardır söylüyoruz. Çözüm yolunda gayret sarf ederken herkes birbirine el uzatsın. Bir çözüm yolunda gayret sarf ediyoruz. Çok kolay demiyoruz. Evet, zordur ama herkes dişini sıkmalı. En ufak olumsuzlukta çark edelim demiyoruz ama herkes birbirine de saygı duymalı.
MA / Mehmet Aslan