AMED - Amed Barosu İnsan Hakları Merkezi, HTŞ’nin sivillere dönük saldırılarına dair BM Güvenlik Konseyi ve UCM’ye başvuruda bulunarak, saldırıların cezasız bırakılmamasını istedi.
Amed Barosu İnsan Hakları Merkezi, Suriye’deki geçici yönetim Heyet Tahrir El Şam (HTŞ) tarafından denetimindeki kıyı kentlerinde Aleviler ile farklı inanç, kimlik ve diğer azınlıklara yönelik gerçekleştirilen katliamlara ilişkin Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) ve Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi’ne 18 Mart’ta başvuruda bulundu. Başvuruda, UCM Savcılığınca resen soruşturma açılmasını talep eden baro, insanlığa karşı işlenen suçların mahkemeye sevkini istedi. Ayrıca BM Güvenlik Konseyi’nden, saldırı altındaki bölgelerde yaşayan sivillerin korunması için gerekli tedbirlerin alınması talep edildi.
UCM’YE YAPILAN BAŞVURU
UCM’ye yapılan başvuruda yaşananları özetleyen baro, HTŞ’nin denetimindeki bölgelerde Aleviler başta olmak üzere farklı inanç, kimlik ve diğer azınlık sivillerin mal varlıklarına el konulduğu, dini ve kültürel mirasların yok edildiğine dikkat çekti. İnsansız hava araçları ve ağır silahların kullanıldığı saldırılarda, sivil altyapının da ciddi zarar gördüğü, okullar, hastaneler ve ibadethanelerin hedef alındığı, kimi yerleşim yerlerinin tamamen harabeye döndüğü vurgulandı. Yaşanan hak ihlallerine dair kimi bilgi, belge ve delillere de yer verilen başvuruda, insan hakları örgütlerinin bölgede yaptığı saha araştırmasına işaret edildi. Başvuruda, “Bölgedeki yerel gazetecilerin aktardığı bilgiler, katliamlarda rolü olan örgüt, grup ve şahıslar tarafından işlenen suçların sistematik ve geniş çaplı olduğunu kanıtlamaktadır. Tanık ifadeleri ise, saldırıların belirli mezhepsel grupları hedef aldığını ve etnik temizlik niteliği taşıdığını açıkça ortaya koymaktadır” denildi.
Başvuruda talepler ise şöyle sıralandı:
“* Suriye’de Başta aleviler olmak üzere farklı inanç, kimlik ve diğer azınlık sivillere yönelik işlenen insanlığa karşı suçlar ve savaş suçları hakkında acil soruşturma başlatılmasını,
* UCM’ ye taraf devletlerin vatandaşlarının bu suçlara katılımının tespit edilerek, ilgili kişilere yönelik uluslararası yakalama kararları çıkarılmasını,
* Katliamlarda rolü olan örgüt, grup ve şahısların faaliyetlerinin mercek altına alınması ve bu suçları işleyenlerin tespit edilerek adalet önüne çıkarılmasını,
* Saldırılardan etkilenen sivillerin korunmasına yönelik uluslararası tedbirlerin alınması,
* Bu kapsamda, Birleşmiş Milletlerin ve uluslararası toplumun devreye girerek insani yardım koridorlarının oluşturulması, güvenli bölgelerin tesis edilmesi, sivillerin tahliye edilmesi için uluslararası izleme mekanizmalarının devreye sokulması ve saldırılardan sorumlu gruplara yönelik ekonomik ve diplomatik yaptırımlar uygulanmasını,
* Ayrıca, bölgeye uluslararası gözlemcilerin gönderilerek insan hakları ihlallerinin belgelenmesi ve sorumluların cezalandırılması için etkin adımlar atılmasını talep ederiz.”
BM GÜVENLİK KONSEYİ’NE YAPILAN BAŞVURU
BM Güvenlik Konseyi’ne yapılan başvuruda da, yine yaşananlara dair kimi delillere yer verildi. BM’den de şu taleplerde bulunuldu:
“* Suriye’de Başta Aleviler olmak üzere farklı inanç, kimlik ve diğer azınlık sivillere yönelik işlenen insanlığa karşı suçlar ve savaş suçlarının önlenmesi için acil tedbirler alınması,
* BM Güvenlik Konseyi’nin, UCM’ ye sevk mekanizmasını çalıştırarak suçlara ilişkin soruşturma başlatmasını sağlaması,
* Bölgede sivillerin korunması için güvenli bölgeler oluşturulması ve insani yardım koridorlarının açılması,
* İnsan hakları ihlallerinin belgelenmesi için bağımsız BM gözlemcilerinin bölgeye gönderilmesi,
* Saldırıları gerçekleştiren örgütlere yönelik ekonomik ve diplomatik yaptırımların uygulanması,
* Uluslararası toplumun bu ağır insan hakları ihlallerine karşı harekete geçmesi gerektiğini hatırlatarak, BM Güvenlik Konseyi’ni etkin önlemler almaya davet ediyoruz.”
Amed Barosu İnsan Hakları Merkezi Koordinatörü ve Yönetim Kurulu üyesi Baver Mızrak, yaptıkları başvurulara ilişkin konuştu.
BİNLERCE İNSAN KATLEDİLDİ
Suriye’de Aralık 2024 tarihinde yıkılan Esad rejiminin yerine paramiliter yapılardan oluşan HTŞ’nin geçici yönetim olarak göreve getirildiğini hatırlatan Mızrak, ülkenin kalan bölgelerinde de Suriye Milli Ordusu (SMO) ve diğer paramiliter yapıların hakim olmaya başladığını söyledi. HTŞ’nin özellikle Sünni, Arap ve Müslüman olmayan halklara ve kimliklere karşı saldırılarda bulunduğunu anımsatan Mızrak, gözaltında zorla kaybettirme, temel hak ve gıdaya erişimden kentlere giriş-çıkış yasağına kadar ciddi sınırlandırmalar getirildiğini dile getirerek, 6 Mart'ta başlayan saldırılar sonucu binlerce kişinin katledildiğini, binlercesinin yaşadıkları topraklardan göç etmek zorunda kaldığını belirtti. “İnsanlığa karşı suç” ve “soykırım” suçuna varabilecek uygulamaların devam ettiğine dikkat çeken Mızrak, Kuzey ve Doğu Suriye’den çıkan bir yardım konvoyunun engellendiği yönündeki haberleri hatırlattı. Mızrak, “Dolayısıyla orada gerçekten büyük bir insani kriz ve dram yaşanmaktadır. Ülkenin diğer bölgelerinde de farklı kimlik, inanç ve mezheplere karşı böyle bir çatışma, saldırı durumunun potansiyel olma durumu da ortada” ifadelerini kullandı.
TÜRKİYE’NİN SALDIRILARDAKİ ROLÜ
HTŞ’nin uluslararası alanda kabul görmesi ve tanınması sürecinde Türkiye’nin büyük bir payı olduğuna işaret eden Mızrak, Türkiye’nin saldırılardaki rolüne ilişkinde şunları belirtti: “Bu saldırılar yaşanırken Türkiye’nin her hangi bir şekilde kınama ya da insanlığa karşı bu suçların uluslararası alanda tartışması konusunda her hangi bir yaklaşımı olmadığını görüyoruz. Türkiye’nin direk dahili var mı, yok mu üzerinden bir yaklaşımımız yok ancak şunu söyleyebiliriz; Suriye iç savaşının başladığı günden bu yana Türkiye’nin bu cihadist örgütlere, özellikle SMO denilen örgüte yardım ettiği ortadadır.”
UCM VE BM’NİN SORUMLULUĞU
Var olan saldırıların durdurulması ve yeni saldırıların yaşanmaması için faillerin yargılanması gerektiğinin altını çizen Mızrak, UCM ve BM’nin bu konudaki sorumluluğuna değindi. BM’nin Alevilerin yoğunlukta olduğu bölgelerde insani koridorların açılmasının önünü açması gerektiğini söyleyen Mızrak, “Aslında UCM’ye başvurunun şartları var. Ya Roma statüsüne taraf olan bir devlet tarafından başvuru yapılması gerekiyor ki Suriye buna taraf değil. Dolayısıyla o yoldan gidemiyoruz ya da BM Güvenlik Konseyi’nin bunu resen göndermesi gerekiyor. Aynı zamanda BM Güvenlik Konseyi’ne sadece insani yardımlar üzerinden değil, faillerin yargılanması boyutuyla UCM’ye gönderilmesi noktasında taleplerimiz oluştu. Saldırılarda rolü olan örgütlere baktığımız zaman hem uluslararası kurumların raporlarında hem de uluslararası medya kuruluşlarının haberlerinde bu örgütlerde Avrupa’dan vatandaşların da olduğu iddiaları var. Ürdün’den, Mısır’dan, Tacikistan’dan vatandaşların olduğu, bunların saldırılarda rolünün olduğuna dair iddialar var. Dolayısıyla bu ülkeler Roma statüsüne taraf olduğu için kendi ülkelerinin vatandaşlarının yapmış olduğu saldırıdan kaynaklı, UCM’nin sorumluluğu doğuyor” diye belirtti.
TÜRKİYE’YE SORUMLULUK DÜŞÜYOR
Saldırıların önlenmesi noktasında en büyük sorumluluğun sivil toplum örgütlerine düştüğünü sözlerine ekleyen Mızrak, şöyle devam etti: “Bunu gündemleştirmek gerekiyor. Sadece Suriye’de Alevilere karşı gerçekleştirilen katliamlar üzerinden değil, bölgemizde yaşanan bütün hak ihlallerine dair bunun yapılması gerekiyor. Diğer yandan Suriye yönetimindeki etkisi dolayısıyla Türkiye’nin yönetimine sorumluluk düşüyor. Onların bu noktada bir kınama mesajı bile caydırıcı olabiliyor. Ya da Türkiye’nin örgütlerin bu tür faaliyetlerini engelleme noktasında başka çalışmalar yapması gerekiyor. Bundan sonraki süreçte tüm hak ihlalleri noktasında hem ulusal hem de uluslararası kamuoyunun daha hassas davranması adına çalışmalar yürüteceğiz. Ancak HTŞ’nin veya ona bağlı cihadist örgütlerin bu katliamlarına karşı uluslararası alanda yeterince karşılığının olmadığını görüyoruz. Bunun nedeni de siyasi çıkarlar meselesi. Ancak Amed Barosu olarak başvurularımızı bütün uluslararası kurumlara ve kamuoyuna yapmaya çalışacağız. Yine bu konunun uluslararası alanda tartışılması için Avrupa Konseyi’ne ve BM’nin diğer insan hakları komisyonlarına da başvuru yollarını değerlendiriyoruz.”
MA / Rukiye Payiz Adıgüzel