WAN - Yerlerine kayyım atanan Wan Belediye Eşbaşkanları, sandık iradesine sahip çıkan halkın direnişine dikkat çekerek, Türkiye'nin kurtuluşunun demokratik, eşitlikçi, çoğulcu, özgürlükçü bir anayasa temelinde demokratik yönetim olduğunu söyledi.
Türkiye ve Kürdistan’da 31 Mart 2024 tarihinde gerçekleşen yerel seçimlerin üzerinden bir yıl geçti. Seçmen taşıma ve askerlerin seçim bölgelerine kaydırılması gibi birçok anti demokratik uygulamaların damga vurduğu seçimlerde, özellikle kayyımlarla belediyelerin gasp edildiği Kürdistan’da Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) büyük bir başarı elde etti. En önemli zafer ise Wan’dan geldi. Kentte seçimlerin galibi olan DEM Parti, 14 belediyenin 14’ünü alarak adeta rekor kırdı.
DEM Parti Eşbaşkan adayları Neslihan Şedal ve Abdullah Zeydan 245 bin 573 oyla seçimleri kazandıktan bir gün sonra mazbata gaspı girişimi yaşandı. Seçimlerden bir gün önce Adalet Bakanlığı'nın talimatı ve mesai bitimine 5 dakika kala Abdullah Zeydan’ın memnun haklarının geri alındığı ortaya çıktı. İl Seçim Kurulu, Zeydan’ın mazbatasını iptal ederek en fazla oyu alan AKP’li adaya verilmesine karar verdi. Karara karşı 2 Nisan sabahı başlayan protestolar iki gün boyunca kentin her yerine yayıldı. Cadde ve sokaklar tamamen kapatıldı, kent adeta yangın yerine döndü. İki günlük direnişte 600’den fazla kişi gözaltına alındı, yüzden fazla kişi tutuklandı. Protestoların artarak devam etmesi üzerine Yüksek Seçim Kurulu, 3 Nisan’da AKP’li adaya verilen mazbatayı iptal ederek, tekrar Zeydan’a verdi. Sokaklara akın eden Wanlılar, sabaha kadar zaferle sonuçlanan direnişlerini kutladı.
MAZBATA GASPINDAN KAYYIMA
Kenti 8 yıl yöneten kayyımların bıraktığı tahribat ve imkansızlıklara rağmen kadın odaklı bir belediyeciliği hayata geçiren eşbaşkanlar, sosyal belediyecilik anlayışıyla birçok hizmeti gerçekleştirdi. Ancak 10 ay sonra (11 Şubat) Eşbaşkan Zeydan’a yargılandığı davadan 3 yıl 9 ay hapis cezasının verilmesini gerekçe gösteren iktidar, 15 Şubat’ta kayyım atadı. Sabaha doğru binlerce polis ve asker belediyeye baskın düzenledi, Vali Ozan Balcı yoğun önlemler altında belediyeye gelerek, makam odasına geçti. İrade gaspına karşı kentte günlerce süren protesto eylemlerinde 500’den fazla kişi gözaltına alındı.
Bir yılda yaşananları Wan Büyükşehir Belediye Eşbaşkanları Neslihan Şedal ve Abdullah Zeydan ile konuştuk.
Wan’da 31 Mart seçimlerinde tarihi bir başarı elde edildi. Seçim sürecine nasıl bir atmosferde gidildi ve bu başarı nasıl sağlandı?
Neslihan Şedal: 31 Mart seçimleri sürecinde büyük bir mücadele ve direniş ortaya koyduk. Çalışmalarımızı bu minvalde yürüttük.Gelmiş olduğumuz gelenek, demokrasi, eşitlik, adalet, hak, hukuk mücadelesi veren bir siyasi gelenektir. Diğer siyasi partiler iktidar devletin bütün imkanlarının arkasına sığınarak sahada çalışma yürütürken, bizler halkın iradesine, gücüne dayanarak, halkın sahiplenmesiyle böylesi bir zaferi elde ettik. Sistematik olarak 3 dönemdir halkın iradesinin yok sayıldığı, demokrasinin alaşağı edildiği bir süreçle karşı karşıya kaldık. Bu durumun yaratmış olduğu elbette ki bir öfke hali de söz konusuydu.
Kayyımların atanmaları, halkın mücadelesinin yok sayıldığı, toplumsal değerlerinin hedef alındığı, toplumsal sorunların, kadın kırım politikalarının derinleştiği, göç, yoksulluk meselesinin bir süreçte 31 Mart seçimlerine gittik. Binlerce insan ön seçimle adaylarını belirledi. Kayyım rejimi ve AKP iktidarının politikalarının kaybettireceği, seçim havasından belliydi. AKP'nin yürütmüş olduğu politikalara karşı ciddi bir öfkenin birikmişti. Seçimde bütün sahte oy ve taşıma hilelerine rağmen bu kentte büyük bir başarının çıkacağı belliydi. Halkımız seçim günü 14’te 14 yaparak büyük bir zafer elde etti. Varlığı yok edilmek istenen bir halk gerçekliği söz konusu. Bu zaferi Wan'ın cevabı olarak değerlendiriyoruz.
14’te 14 başarısı tesadüf bir başarı değil. Bir halkın bu sisteme karşı en güçlü cevabıydı ve bu cevabı tarihi olarak değerlendirmek gerekiyor.
Seçimlerden sonra memnun hakların geri alındığı ortaya çıktı ve mazbata gaspı yaşandı. Ancak halkın müdahalesi süreci değiştirdi. O süreçte amaçlanan neydi, sonuç ne oldu?
Abdullah Zeydan: 31 Mart'ın yıldönümünde AKP’ye tarihi hezimeti yaşatan halkımıza teşekkür ediyoruz. 14’te 14 başarısı tesadüf bir başarı değil. Yıllardır kimliği, onuru ve haysiyetiyle oynanan bir halkın bu sisteme karşı en güçlü cevabıydı. Bu cevabı tarihi olarak değerlendirmek gerekiyor. Tabii 31 Mart'a doğru giderken, AKP sandıkta, demokratik yollarla baş edemediği belediyeleri ‘ali cengiz’ oyunlarıyla gasp etmek istiyordu. Daha önce yaptığı gaspın aynısını bu kez bir daha yapmak istedi. Planları belli ki seçimlerden önce varmış. Çünkü 29 Mart’ta memnu haklarımı ortadan kaldıran ve bizim için yok hükmündeki mahkeme kararı ortaya çıktı. Daha seçim yapılmamış ve sonuç belli değilken bu plan devreye konulmuş. Adalet Bakanlığı, AKP ve Saray, halkın iradesine çökme kararını vermişlerdi. İnanılmaz bir pervasızlık, bir rahatlık ve inanılmaz bir utanmazlıkla bunu yapmak istediler. Güya İslami değerleri savunduğunu iddia eden bir yönetimin, arkadan dolanarak halkın iradesine çökme girişimini ne kadar pervasızca bir cinnet haliyle yürüttüğüne şahit olduk. Ancak bunun Wan halkının iradesine çarpıp döneceğini düşünmüyorlardı. Tepkinin bir basın açıklamasıyla sınırlı kalacağını düşünüyorlardı. Demek ki bunlar halen bu halkı tanımamışlar. Halen bu halkın nasıl onurlu ve gururlu bir halk olduğunu bilememişler. Bilseydiler zaten böyle bir girişimde bulunmazlardı.
Uzun yıllar sonra belki de ilk kez bir kentte bu denli bir protesto yaşandı.
Memnu haklarımla ilgili verilen kararı halkın kabul etmeyeceğini, halkın büyük bir direnişle karşılık vereceğini çok iyi biliyorduk ve nitekim öyle de oldu. Halkımız büyük bir duyarlılıkla büyük bir sahiplenmeyle, neye mal olursa olsun bu hukuksuzluğun karşısında duracağını ve demokratik hakkını sonuna kadar arayacağını bütün dünyaya gösterdi. Hakikaten 7 yaşındaki çocuktan 70 yaşındaki insana kadar herkes sokaklara çıkarak, eşi benzeri görünmeyen bir sahiplenmeyle, irade ve onurlarına sahip çıktılar. Dolayısıyla bu direniş ve sahiplenme, Wan halkıyla birlikte büyük bir dayanışmayı da ortaya çıkardı. Wan halkı direnişiyle tarihe damgasını vurdu. Her ne kadar bugün büyükşehir ve Miks belediyelerimize kayyım atansa da tarihe vurulan bu damgayı hiç kimse ortadan kaldıramaz. Wan halkı günlerce sokakta, parklarda, evlerde, demokratik hakkını kullandı. Otoriter ve anti demokratik rejimlerin halkın önünde duramayacağını bize gösterdi. Bu direniş, sadece Kürt halkının ya da burada yaşayan diğer halkların onurunu kurtaran bir direniş değil 85 milyonun onur ve haysiyetini, demokrasiyi, adaleti, millet iradesini koruyan tarihi bir direnişti. Wan o gün bir umudu yeşertti. Yani bu kadar her tarafın karanlık olduğu bir süreçte o küçücük kıvılcım Türkiye'nin tamamında büyük bir aydınlığın umudunu da ateşledi.
Zaferin sokakta kutlandığı geceye dönersek, kentte daha önce yaşanmamış anlara tanıklık edildi. Yüzbinlerin buluştuğu o geceyi nasıl anımsıyorsunuz?
Neslihan Şedal: Bunları söylerken ‘Hakikat aşktır. Aşk özgür yaşamdır’ sözü gözlerimin önünde canlandı. Duygusallaştığımız ve hepimizin tebessüm ettiğimiz bir dönemdi. Çünkü hakikat oydu. Adaletin halkın eliyle sağlandığı bir dönemi yaşadık. Halkın direnişini sıradan bir eylem olarak görmemek gerekiyor. Çünkü bu coğrafyanın bir direniş hafızası var. Wan'da o gün yaşananlar bu direniş hafızasının kendini yeniden canlandırdığı, yeniden hissettirdiği, zulme karşı boyun eğilmemesi gerektiğinin en temel resmiydi. Wan'ın direnişi esasen sömürgeciliğe karşı başkaldırıydı. Yüzyıllardır sömürgeci akla karşı gençlerin, kadınların eylemsellik halinin mücadeleye, direnişe ve en sonunda da başarıya dönüştüğü bir kenttir Wan. 14’te 14 zaferi bu hafızasının dışavurumudur. Mesela bu kentte Zilan, 33 Kurşun yaşanmış, 2008 Newrozu’ndaki annelerimizin görüntüleri halen gözlerimizin önündedir. Halkımızın adaletsizliğe, sömürge aklına, antidemokratik uygulamalara karşı ortaya koyduğu toplumsal bir harekettir. İşte yaşadığımız şey de bu öfke patlamasının sonucuydu ve bunu asla sıradan ele almamak gerekiyor.
Tarihsel kodlar da var elbette…
Elbette bu durum ciddi tarihsel kodları, direnişlerin yeniden yeniden dirildiğinin resmini içerisinde barındırıyor. Halkın iradesini gasp etme politikalarını tanımama, kabul etmeme kendi iradesiyle yönetilebilmenin istemiydi. Wan’da 2-3 Nisan'da yaşam felç oldu. Halk, ‘İrademizi gasp ederseniz bu yaşam değildir’ dedi. Bu demokratik tepkiler, hakikatin halk olduğu meselesi YSK’ye geri adım attırdı. Wan'da verilmek istenen mesaj, 100 yıllık ulus devlet aklının bütün imkanlarına rağmen halkın iradesinin nasıl tecelli edilmesi gerektiğinin cevabıydı. Bu sebeple bunu çok güçlü okumak gerekiyor. Wan'da yaşanan hukuksuzluğa karşı halkın ortaya tepki bir kelebek etkisiyle hem Kürdistan hem de Türkiye'ye yayıldı. Şuan bir daha Wan ruhuna ihtiyacımız var.
Türkiye’nin en borçlu belediyesini devraldınız. Tüm zorluklara karşın 10 ay boyunca da hizmetler vermeye çalıştınız. Halka verdiğiniz sözleri yerine getirebildiniz mi?
Abdullah Zeydan: Halkımızın yaptığı fedakarlıklar karşısında gece-gündüz çalışsak eksik kalacağımızı hep ifade ettik. Büyük bir tahribat olduğu biliniyordu. Kayyımın belediye kaynaklarını diğer kurumlara ve yandaşlarına peşkeş çektiğini, belediyenin asli işlerini yapmadığını biliyorduk. Biz ‘Halkımıza, fikriyatımıza, paradigmamıza güveniyor ve bu yükün altından hep beraber kalkacağız’ dedik. Kenti dinamikleriyle birlikte yönetebileceğimizi, o birikime güvendiğimizi hep söyledik ve nitekim de öyle yaptık. Bu 10 aylık süreçte, kayımın 10 yılda yapmadığını yaptık. Dil, kültür alanında kapatılan kadın kurumlarının hepsinin yeniden hayata geçirilmesi, kadın istihdamına yönelik üretim, bununla birlikte yıllardır yapılmayan köy yollarını yapmaya başladık. Kayımın 10 yılda yapmadığı kadar yol yaptık.
Biraz özetler misiniz yaptığınız çalışmaları?
İmkansızlıklara rağmen 250 kilometre yol yaptık. Çünkü belediyeye gelen paranın büyük bir bölümü kesiliyordu ve neredeyse ekonomik kıskaca alındık. Yine kanalizasyon alanında önemli çalışmalar yaptık. Türkiye standartlarının üstünde bir Afet Koordinasyon Merkezi inşa ettik. Yine ulaşım yönünde de önemli işler yapıldı. Yıllardır atıl durumda bırakılan deniz otobüslerini yeniden işlevsel hale getirdik. Valinin eşinin protokolü için ayırdığı bir tekneyi yüzen kütüphaneye dönüştürdük. Kadın Eserleri Kütüphanesi başta olmak üzere önemli eserler kazandırdık. Halk lokantaları açtık, raylı sistemi hayata geçirecek projelerin adımlarını attık. Edremit'ten üniversiteye kadar hafif raylı sistemlerin projelerini bitirdik. Bununla birlikte 3 bin 100 Wanlı gence, 3 bin TL eğitim desteği sağladık. JİN Kart, Sosyal Kart gibi uygulamalarımız da elbette hayata geçti. Yönetim anlayışımız katılımcı ve şeffaf bir yönetim anlayışıydı. Sadece bize oy veren kesimlerehizmet etmedik. Oy veren vermeyen herkesin hizmetkarı olduk. Eğer imkanınız olsaydı daha fazlasını yapacaktık. Çoğulcu, eşitlikçi, demokratik bir anlayışımız var. Ne kadar farklı fikirlerde de olsak Wan'ın geleceği adına ortak iyide buluşabileceğimizi biliyoruz.
Kadın özgürlükçü, demokratik, ekolojik bir belediyecilik modelini esas aldık. İlk geldiğimizde kadın stratejik planını hazırladık. Tüm projelerimiz bu fikriyata dayanıyordu.
Kadın özgürlükçü, demokratik ekolojik paradigmanın yaşamsallaşması için neler yapıldı? Bu fikriyat yerelde hayat buldu mu?
Neslihan Şedal: Kadın özgürlükçü, demokratik, ekolojik bir belediyecilik modelini esas aldık. Toplumun her hücresine sirayet edecek şekilde sonuçlanmasını önümüze hedef koyduk. Hem demokrasiyi radikalleştiren hem ekolojiyi savunan hem de kadın özgürlüğünü esas alan bir perspektiften çalışmalarımızı yürüttük. Bunca yıkım ve borca rağmen hedefimize ulaşmak için çalıştık. İlk geldiğimizde kadın stratejik planını hazırladık. Buna kentin tüm birleşenlerini de dahil ettik. Dolayısıyla her çalışma bu fikriyattan beslendi. Yani 10 ay içerisinde hayata geçirdiğimiz her şey bu fikriyatımıza dayanıyordu. Burada ciddi bir kadın kırım politikası hayata geçirilmeye çalışılıyor. En yakın tarihte Çaldıran’da bir ay içerisinde 3-4 kadın zorla intihara sürüklendi. Neredeyse her gün kadın intiharlarıyla, kadın katliamlarıyla güne gözlerimizi açıyoruz. Açtığımız kurumlara yüzlerce kadın başvuruyordu. Kadınlar, şiddetten kurtulabilmek için ve öz savunmasını geliştirebilmek için başvuruyorlardı. Dolayısıyla bu sorunun üstüne giden ve sorunu ortadan kaldırmaya çalışan bir modeli hayata geçirdik. Kadın yaşam merkezlerinden ilk adım istasyonlarına kadar yaptığımız çalışmalar önemliydi. Çok dilli ALO Şiddet Hattı’nı hayata geçirdik. Herkese hizmet verebilen bir belediyecilik modelini esas aldık. Yaptığımız bütün çalışmalar çok dilli, kültürlü ve inançlı bir fikriyattan besleniyordu.
En görünür çalışmalar kadın çalışmaları oldu. Kadın ekonomisi ve diğer çalışmalara dair bilgi verebilir misiniz?
Ekonomi politiğiyle ilgili kooperatifçiliğin desteklendiği üretim atölyeleri açıldı. Kadın Eserleri Kütüphanesi ve Araştırma Merkezi hayata geçirilmeye çalışılan cinsiyetçilik ideolojisiyle mücadele edebilecek bir merkezdi. Şu an pasife düşürüldü ve farklı amaçlar için kullanılıyor. Gezici Kadın Kütüphanesi kayyım atandıktan sonra kilit vurularak kadınların erişimine kapatıldı. Rehabilitasyon Merkezi açtık. Bir yandan JİN Kart uygulamasını hayata geçirdik. Sosyal yardımlarla ilgili birçok çalışma yapıldı. Örneğin; günlük 5 bin haneye üç çeşit sıcak yemek veriliyordu. Cezaevi, üniversite ve hastanelerde sıcak çorba dağıtımı için mobil araçlarımızı bulundurduk. Özgür Kadın Köyü projesi vardı. Tarımsal ve kooperatifçilik faaliyetlerin yürütüleceği, öz savunmanın ön plana çıkarılacağı bir akademi merkezinin de olacağı projenin çizimi ve uygulaması aşamasına geçiyorduk ki kayyım atandı. Kayyım bu projeyi de iptal etti. Halkla birlikte çalışmalarımıza devam edeceğiz. Geri adım atmayan, halkla birlikte mücadele etmeye devam eden bir perspektiften besleniyoruz.
Seçimlerden 10 ay sonra Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesi’nin verdiği 3 yıl 9 ay hapis cezası gerekçe gösterilerek belediyeye kayyım atandı. Kayyımın belediye önünde verdiği fotoğrafı nasıl yorumladınız?
Abdullah Zeydan: Demokratik yollarla baş edemeyen AKP, bu sefer yargı kumpaslarıyla halkın iradesine çökmeye çalıştı. Demokratik yollarla alamadıklarını siyasi makam ve yargı kumpaslarıyla alma sürecini başlattı. Türkiye'de ben dahil onlarca siyasetçi hakkında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararı var. AİHM, yargılandığım bu davayla ilgili; hiçbir maddi delilin olmadığını, Türkiye'de birtakım yargı mensuplarının bilerek ve isteyerek hukuku, yasaları ayaklar altına aldığını, AKP'nin talimatıyla kararların verildiğine hükmetti. AİHM’in kararına rağmen Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesi’nde bu karar çıktı. AİHM’in beraat etmem gerektiğine hükmettiği bir dosyada, hem bilirkişi raporu hem askeri tanık beyanları olmasına, olay mahalline gitmediğim teyit edilmesine rağmen kayyım gerekçesi olsun diye ‘örgüte bilerek ve isteyerek yardıma teşebbüsten’ gibi skandal bir karar çıktı. Halkın iradesini yeniden gasp ettiler. Büyük bir utanmazlıktı. On bin polisle gelmişsiniz, oranın kapı penceresini kırıp halka ait olan bir yeri gasp etmişsiniz ve hiç utanmadan sanki başka bir ülkenin toprağını işgal eder gibi oraya gururla gidiyor, kendinizi kamerayı çekiyorsunuz. Emin olun o görüntüler ömrü boyunca utancı olacaktır. Türkiye normalleştiğinde ki normalleşecek. O görüntü bu kayyımın ve çocuklarının ömür boyu utancı olarak kalacak. Wan halkı sonuna kadar o soğuk havaya rağmen iradesine sahip çıktı. O sahiplenme, Wan halkının ve bizlerin ömür boyu gururu olacaktır ancak halka ait belediyeyi işgal edenlerin de utancı olacaktır.
Türkiye'de son dönemde bir barış ihtimali ortaya çıktı. Sayın Bahçeli bu sıkılı yumrukların diyalog ellerine dönüşmesi için Sayın Öcalan'a bir çağrı yaptı. Bin yıllık Kürt ve Türk kardeşliğinin bugünlerde de oluşabileceğini, birlikte bir tarih yazabileceğinin umutlarını ortaya koydu. Sayın Öcalan da onurlu bir barışa hazır olduğunu ifade ederek, ‘Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı’ yaptı. Bu çağrı Kürt ve diğer halklar tarafından sahiplenildi. Newroz alanlarını dolduran milyonlar çağrıya sahip çıktı. Barış ihtimalinin olduğu bu süreçte Wan’a kayyım atamak ve halkın iradesini gasp etmek aslında bu sürece yönelik en büyük provokasyonlardan bir tanesiydi. Wan halkı politik feraseti yüksek bir haktır. Sürecin hatırını Wan halkı kendi kalbinde yaşattı. Fakat bu süreci provoke etmek isteyen Türkiye'de halkların yeniden birbirine düşmesini isteyen bazı provokatörler orada halkın iradesini gasp etmeye ve bu süreci provoke etmeye büyük bir utanmazlıkla yürüdüler. Dolayısıyla tarih de bize gösterecektir. Wan halkı burada bir tarih yazmıştır. Direnişiyle, duruşuyla, demokrasiyi sahiplenmesiyle tarih yazmıştır ve bu böyle kalacaktır. Çok yakın zamanda halkımız bu hırsızları yeniden belediyeden çıkaracaktır ve o belediyeler yeniden bu halkın belediyeleri olacaktır. Yakın bir zamanda yeniden halkın hizmetkarları olarak kaldığımız yerden halkımıza hizmet etmeye devam edeceğiz.
Sahiplenme, partimizin savunduğu fikriyatın ne kadar toplumsal, ahlaki, demokratik, eşitlikçi ve özgürlükçü bir fikriyat olduğunun resmidir. Belediyeye saldırdıklarında ilk olarak o borç tablosu yani utanç tablolarını söküp indirdiler.
Kayyım yine ilk olarak kadın kazanımlarını yok eden bir pratik içerisine girdi. Kadın çalışmaları neden kayyımların ilk hedefi oluyor?
Neslihan Şedal: Burada bir pratik var. Burada hedef, hayata geçirmek istediğiniz fikriyat ve gelmiş olduğumuz siyasi gelenektir. Neredeyse bir yıldır Wan halka ayakta ve neredeyse bir yıldır aslında mücadele ediyor. Gaspçılarda utanma yok. İrade gaspçılarında, hırsızlarda utanma yoktur. Eğer utanma olsaydı 5 gün boyunca halk direndi, göğsünü gere gere oraya girmezlerdi. 10 yıllarca ellerinden gelen her şeyi yaptılar ama her defasında halkın iradesine çarptılar. İlk günde ‘Büyük zaferlerin büyük sorumlulukları olur’ demiştik. Büyük sahiplenmelerin daha büyük sorumluluğu olur. Bu sahiplenme partimizin savunduğu fikriyatın ne kadar toplumsal, ahlaki, demokratik, eşitlikçi ve özgürlükçü bir fikriyat olduğunun resmidir.
Belediyeye saldırdıklarında ilk olarak o borç tablosu yani utanç tablolarını söküp indirdiler. Bizim ilk yaptığımız şey onların o utanç tablosunu halkla paylaşmaktı. Geldikleri gibi sosyal belediyecilik anlayışımız, kadın özgürlükçü belediyecilik anlayışımız hedef alındı. Belediye otobüsleri emniyete tahsis edildi, bu halkın kaynakları diğer kurumlar için kullanılmaya başlandı. İlçelerde yapılacak su ve yol ihalelerinin tamamı iptal edildi. Kıt imkanlarla bir şeyler yapmaya çalışıyorduk tüm projelerimiz iptal edildi. Demokratik, ekolojik ve kadın özgürlükçü yaşam paradigmamıza dayanan bütün çalışmalarımız kayyım tarafından bir iptal edildi ve feshedildi.
Kürdistan’da 3 dönemdir atanan kayyımlar, irade gaspı, ülkenin batısına yayılmış durumda. En son İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, tutuklandı ve birçok belediyeye kayyım atandı. Gelinen tabloyu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Abdullah Zeydan: Nerede olursa olsun halk iradesine yapılan darbe, demokrasi ve adalete yapılan bir darbedir. Yıllardır büyük bir hukuksuzluğa, ayrımcılığa ve adaletsizliğe uğruyoruz. Kürt halkı olarak bu haksızlığa uğradığımızda Türkiye'nin bir kesimi hep ‘İktidar kötü ama Kürtler de hak etmiştir. Yani kayyım atanıyorsa demek ki bir şey var. Yargı bağımsızdır’ modundaydı. Demokratik yollarla baş edemeyen AKP’nin yargıyı kullanarak bizi siyaset dışına itme girişimleri olduğunu söylüyorduk fakat bir türlü anlatamıyorduk. Şimdi maalesef ki şimdi aynısını Türkiye'nin batısı da yaşıyor. Sürekli buna sessiz kalınmaması gerektiğini söyledik. Eğer Kürde demokrasi yoksa yarın Aydın, İstanbul, Ankara’da da demokrasi olmaz. Bu haksızlığa gelin hep birlikte karşı çıkalım.
Türkiye'nin kurtuluşunun demokratik, eşitlikçi, çoğulcu, özgürlükçü bir anayasa temelinde, demokratik yönetim olduğunu bir kez daha bu süreç bize gösterdi. Sonuçta ilk günden demokrasi ve adalet mücadelesi veriyoruz. Fakat bütün bunlara rağmen bu süreçte üzülerek başka bir şeye de şahit oluyoruz halen. Kürt halkının yıllardır ağır bedellerle yürüttüğü demokrasi, özgür yaşam mücadelesini tırnak içerisinde basitleştiren, Kürt halkının değerlerine saldıran ırkçı bir kafayla da karşı karşıyayız. Muhalefetin içerisinde bir kafa halen ‘Kürde her şey müstahaktır’ modunda. Muhalefetin içerisinde ırkçı, faşist kafayı görüyoruz. Bunlar kendilerine çekidüzen vermek zorundadırlar. Kürtler faşizme karşı mücadele ediyor ve bu muhalefetin içinde de olsa da mücadele edecek. Bu kişiler hadlerini bilecekler. Bugün Türkiye'de demokrasinin kırıntıları, barış umutları, adaletin kırıntıları varsa, Kürt halkının verdiği ağır bedeller sayesindedir. Onun için Kürt halkının değerlerine saygı gösterecekler.
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın 27 Şubat’ta “Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı” kamuoyuna açıklandı. Süreci nasıl okuyorsunuz? Çağrıyı güçlendirmek için neler yapılması gerekiyor?
Neslihan Şedal: Bu ülkede yaşanan en temel sorun adalet, demokrasi, eşitlik ve özgürlük. Dolayısıyla demokrasi sorunu sadece Wan'da yaşandığında sorun olmuyor. Burada yaşanan antidemokratik bir uygulama yarın öbür gün İstanbul'da da yaşanabiliniyor ki bugün onları yaşıyoruz. Bir hukuksuzluk Amed’de yaşanıyor ve karşı çıkmıyorsak yarın batı illerine sıçrayacağını iyi biliyoruz. Şimdi bir barış süreci konuşuluyor. Bu sürecin barışa evrilmesi, toplumsal barışın sağlanması için demokratik toplum çağrısının artık yerini bulması gerektiğini düşünen birçok kesim var. Dolayısıyla bu çağrının hayati olduğu bir süreçteyiz. Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan'ın artık savaşın bitmesi, bu coğrafyada barışın sağlanması, toplumun demokratikleşebilmesine yönelik çağrısı var. Birçok kesimin bunu ılımlı bir şekilde karşılaması, barışa dair olan umudumuzu yeşertti. Ancak bir taraftan da bunu baltalamaya çalışan hem iktidarın içerisinde hem de bazı siyasi partilerde ön plana çıkmaya çalışan kimi siyasi figürler var. Tıpkı kayyım atanması meselesinde olduğu gibi bu süreci baltalamaya çalışan, bu süreci ortadan kaldırmaya çalışan bir anlayışla da karşı karşıya kalıyoruz. Artık savaş politikasının hiç kimseye kazandırtmadığı ama barışın halklara büyük kazandıracağının bilinmesi gerekiyor. Yerel yöneticiler olarak tüm imkanlarımızı barışa harcayacağımızı ifade ediyoruz.
Son olarak halka bir mesaj ve çağırınız var mı?
Neslihan Şedal: Mücadeleyi 14'te 14 zaferiyle taçlandıran, mazbata krizinde her koşulda iradesine sahip çıkan halka teşekkür ediyoruz. Bu onurlu zaferi elde ettikleri için ve bizi de zaferin bir parçası haline getirdikleri için kendilerine çok çok teşekkür ediyoruz. Bu vesileyle de tüm halkımızın bayramını kutluyorum.
Abdullah Zeydan: Her zaman görkemli bir şekilde iradesini, demokrasiyi, adaleti savunan Wan halkına teşekkürlerimizi sunuyoruz. Kürt Halk Önderi Sayın Abdullah Öcalan'ın ‘Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı’ büyük bir umut yaratmıştır. Kürt ve Türk halkı dört elle bu çağrıya sahip çıkmıştır. Artık Kürt ve Türk gençlerinin yaşamlarını yitirmemesi, her kimliğin her inancın ve kültürün özgürce kendini ifade edebildiği, demokratik ve ortak bir cumhuriyetin inşa edilmesine çok yakınız.
Söyleşi: Adnan Bilen
Kamera-Fotoğraf: Bilal Babat - Özlem Yacan