ANKARA - Suriye'de etkili olma mücadelesine işaret eden gazeteci-yazar Aykan Sever, "Şimdi kim etkili olacak sorusuna iki aday var. İki adaydan bir tanesi İsrail, diğeri ise Türkiye ve bu iki ülke arasında bir rekabet başladı" dedi.
Suriye'de yaşanan Alevi katliamı, Suriye Geçici Hükümeti ile Suriye Demokratik Güçleri (QSD) arasında imzalanan geçiş için çerçeve anlaşması, anlaşmanın ruhuna aykırılık teşkil eden Suriye Geçiş Anayasa Taslağı'nın kabul edilmesi gündemdeki yerini koruyor.
Belirsizliğin sürdüğü Suriye'deki gelişmeleri değerlendiren gazeteci-yazar Aykan Sever, bölgedeki kaosun, küresel neo-faşist yönetimlerin etkisiyle daha da derinleştiğini söyledi. Sever, savaşın postmodern bir karakter taşıdığını, bu zemin üzerinde yaşanan belirsizliğin kapitalizm krizi ve Üçüncü Dünya Savaşı'nın etkileriyle şekillendiğini vurguladı. Suriye'deki iç savaşın karmaşık yapısının, bölgesel güçlerin çıkarları doğrultusunda sürmeye devam ettiğini dile getiren Sever, "Oligarşi ve egemen olarak nitelendirilen kesimler; -ki bu kesimler belli bir dar grubu temsil ediyor- geri kalan insanları, insan olarak görmüyorlar. Kendilerine eşit haklara sahip olmaları gereken varlıklar olarak bakmıyorlar. Bütün dünyaya önerdikleri de bir tür köleleşmedir. Köleleşme ile de artık olarak gördükleri kesimi yok etmeyi amaçlıyor ve bunun politikasını izliyorlar" ifadelerini kullandı.
'KATLİAMI DURDURMAK İÇİN ANLAŞMA YAPTI'
QSD ile Heyet Tahir el Şam (HTŞ) arasındaki çerçeve anlaşmasının pozitif olduğunu belirten Sever, "Pozitif dediğim, sonuçta barış ve diyalog ile sorunların çözülmesi yönünde atılmış bir adımdır. Bu anlaşma, bir yandan iktidara getirilen HTŞ'ye meşruiyet tanırken, diğer yandan da siyasal diyalog zeminine ve SDG'ye -ki sadece SDG bu zemini istemiyor, Aleviler ve Dürziler de bu zemini istiyor- yönelik pozitif bir adımdı. Fakat burada zamanlamaya ilişkin eleştiriler de oldu. Özellikle Alevi cenahında hâlâ devam eden 'Alevi katliamına prim veriliyor' yaklaşımları vardı ve hâlâ var. Özerk Yönetimin yetkilileri ise öncelikle Alevi katliamını durdurmak için böyle bir adım attıklarını belirtti. Ancak böyle bir niyet olsa da maalesef HTŞ yönetimi ve Türkiye'nin desteklediği çetelerin bu konuda iyi niyetli olmadığını görüyoruz. Şu anda hâlâ Alevi soykırımı devam ediyor. Bu bir gerçek ve altını çizmek gerekiyor. Dolayısıyla bu hamle de başarılı olamadı" diye konuştu.
'TASLAĞI SDG İLE YAPILAN ANLAŞMANIN İNKARIDIR'
Türkiye'nin anlaşmadan rahatsız olduğunu, anlaşmayı bozduğunu söyleyen Sever, "Türkiye'den giden heyetin ziyaretinin sonrası HTŞ heyeti, 'Yeni Anayasa Taslağı' diye bir şey açıkladı. Bu, tabii ki hem Dürziler hem de Özerk Yönetim tarafından doğal olarak reddedildi. Bu taslak, SDG ile yapılan anlaşmayı inkâr etmek anlamına geliyor. Zaten hem Özerk Yönetim hem de Dürziler bu anlaşmayı ve bu Anayasa Taslağı'nı reddettiklerini açıkladılar ve eski pozisyonlarına döndüler denilebilir. Tabii, Özerk Yönetim ve HTŞ arasındaki bu anlaşmaya bağlı zeminin bütünüyle ortadan kalktığını söyleyemeyiz, ama bundan sonra, eğer HTŞ yönetimi bu tavrını değiştirmezse, özellikle de Alevilere yönelik soykırımları durdurmadığı takdirde meşru zeminini bütünüyle kaybetmiş olur. En azından, insanlar nezdinde meşru zeminini kaybetmiş olur. Yoksa Türkiye gibi bir diktatörlükle elbette ilişkilerini sürdürecektir" dedi.
'HTŞ ÇOK ZAYIF VE HERKESE EL AÇMAYA MUHTAÇ'
HTŞ'nin ABD, İsrail, Türkiye ve Avrupa tarafından desteklendiğini belirten Sever, "Çünkü HTŞ sonuçta istedikleri gibi yönlendirebilecekleri ve meşruiyeti olmayan bir yönetim. Dolayısıyla meşruiyet ihtiyacı da hissettiği için bu yönetim, mecburen bu büyük güçlere ya da bölgede iddiası olan güçlere her zaman taviz vermek zorunda kalacak. HTŞ çok zayıf bir yönetim ve herkese el açmaya muhtaç ve bu özelliğinden dolayı da HTŞ'yi bu güçler koruma altına alacaklardır" diye belirtti.
Bölgedeki savaşın orta döneminde olduğunu ve yeni eksen şekillenmelerinin yaşandığını vurgulayan Sever, Rusya ve Arap ülkelerinin QSD ile Suriye Geçici Hükümeti'yle yaptığı anlaşmayı desteklediğini söyledi. Suriye'ye müdahil olan devletlerinin hiçbirinin demokrasi gibi bir derdinin olmadığını, hepsinin "kendi çıkarlarına uyumlu bir yönetim kurulur mu kurulmaz mı hesapları" olduğunu kaydeden Sever, "Örneğin Suudi Arabistan'ın demokrasiden bahsetmek gibi bir olanağı var mıdır? Yoktur. Çünkü kendilerinde demokrasi yoktur zaten. Dolayısıyla neden Suriye için demokrasi istesinler? Ortadoğu'da işleyen demokratik bir ülkenin olması, bütün ülkeler için bir tehdittir. Bu nedenle, demokrasi istedikleri için Suriye'de bu anlaşmayı destekliyorlar demek tamamen yanlıştır. İstedikleri sadece kukla bir rejimdir" diye kaydetti.
'SDG'NİN ANLAŞMASI ÇAĞRIDAN BAĞIMSIZ DEĞİLDİR'
QSD'nin yaptığı anlaşmanın Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan'ın çağrısından bağımsız olmadığını dile getiren Sever, çağrıda Özerk Yönetimin silah bırakmasının yer almadığını belirtti. Bu durumun Abdullah Öcalan'ın Özerk Yönetimin geleceğini gözettiğinin işareti olduğunu vurgulayan Sever, şunları dile getirdi: "Özerk Yönetim yöneticilerinin yaptığı açıklamalara baktığımızda bunu da görüyoruz. Öcalan, bunu söyledi demiyorlar, ama Öcalan'ın kendilerine aktardığı mektubun da olumlu olduğunu söylüyorlar. Bu da bunun bir göstergesidir. Fakat ne olacağı meselesi belirsiz. Niyetlerimizden bağımsız olarak, ortada siyasetin günlük olarak değiştiği bir durum var. Burada bütün güçler aynı anda hamle yapıyor ve bütün bunların birleşkesi olarak bir siyaset açığa çıkıyor. Bugün Türkiye, HTŞ üzerinde etkili oluyor, ama yarın ne olacağı belli değil."
'ASIL SORU BÖLGEDE KİMİN ETKİLİ OLACAĞIDIR'
İsrail'in dahil olduğu bir operasyonla Suriye'de rejimin değiştiğini ve İsrail'in bölgedeki etkisinin arttığını belirten Sever, rejimin değişmesiyle bölgede kimin etkili olacağının gündeme geldiğini kaydetti. Rusya'nın rolünün son dönemde daha netleştiğini, İran'ın ise bölgeden çekildiğini hatırlatarak, Lübnan Hizbullah'ının ise İran'a olan güvenini kaybettiğini belirtti. "Şimdi kim etkili olacak sorusuna iki aday var. İki adaydan bir tanesi İsrail, diğeri ise Türkiye ve bu iki ülke arasında bir rekabet başladı" diyen Sever, şöyle devam etti: "Burada, tabii ki bütün bölgedeki güçleri ya da güç odaklarını kimin yönlendireceği önemlidir. Türkiye, özellikle askeri açıdan ve yönlendireceği çeteler açısından İsrail'e göre çok daha avantajlı. İsrail de buna karşı teknik olarak avantajlı ve bölgedeki güçleri kendine göre yönlendirmeye ve onlarla temas kurmaya çalışıyor. Şimdi, HTŞ yönetimi üzerinde her iki taraf da farklı taktiklerle etki kurmaya çalışıyor. Türkiye, kendine göre askeri, istihbari, diplomatik ve ticari yardımlar yapmaya çalışıyor ve HTŞ yönetimini yönlendirmeye gayret ediyor. İsrail ise bir tür döverek yönlendirme pratiği içerisinde. Muhtemelen rejim çöktüğü günden itibaren Suriye'de İsrail, geniş bir istihbarat ağı kurdu. Şu anda da onun olanaklarını kullanıyor."
'TÜRKİYE VE İSRAİL MUTLAK DÜŞMAN DEĞİLDİR'
İsrail ve Türkiye arasındaki bölgesel rekabetin ve dolaylı bir savaşın Üçüncü Dünya Savaşı bağlamında gerçekleşebileceğini vurgulayan Sever, her iki tarafın da Türkiye ile doğrudan karşı karşıya gelmek istemediğini belirtti. Bunun ana nedeni de ellerinde imkanların kısıtlılığına bağlayan Sever, sözlerini şöyle sürdürdü: "Türkiye ile doğrudan karşı karşıya gelmek istemiyorlar. Türkiye ile ortaklaşa da bilirler. Burada mutlak olarak İsrail, Türkiye'nin düşmanıdır, direkt olarak çatışacaklar diye düşünmeyelim. Aksine bazı pazarlıklar yaparak pekâlâ anlaşabilirler. Yine bu iki ülke karşı karşıya geldiklerinde zararlı çıkacaklarını düşünüyorlar, o nedenle Amerika'nın desteğiyle dolaylı savaşı bölgede yürütmeye devam edeceklerdir. Bunun yanında Türkiye ile uzlaşmanın kanallarını da arayacaklardır. Burada İsrail ve Türkiye yönetimleri mutlak düşmandır ve nihayetinde çatışacaklar gibi düşünmeyelim. Aksine bölgedeki topluluklar üzerine pazarlıklar yaparak buna Kürtler de dahil olmak üzere pekâlâ uzlaşabilirler. Yarın ne olacağını bilemeyiz, fakat hem Amerika hem İsrail hem de Türkiye, bunlar savaş istiyorlar."
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan'ın çağrısının ardından sürecin gelişmesini kolaylaştırmak için normal olanın bazı adımların atılması olduğunu kaydeden Sever, şunları kaydetti: "Neden? En azından siz bununla bir çatışmaya son vermiş olacaksınız. En azından Türkiye'nin en büyük problemi diyebileceğimiz soruna son vermeyi ve bitirmeyi başarmış olacaksınız. Tabii ki bu problemi çözmek istiyorsanız. Şimdi barış denilen şeyi bir kere Erdoğan yönetimi kabul etmiyor. İktidarın hedefinde böyle bir şey şu an yok. Türkiye'deki iktidarın barış ve demokrasi istediği gibi bir algıya kapılmamalıyız. Kendileri de böyle bir şey iddia etmiyor. Ne Bahçeli'nin ne de Erdoğan'ın ağzında ya da diğer politikacıların herhangi birisinin ağzından dökülmüş değil; hatta muhalefetteki politikacılar bile maalesef bunu söylemiyorlar."
'KİMSEYE HAK HUKUK TANIMAK İSTEMİYOR'
Erdoğan'ın mutlak bir boyun eğme istediğini söyleyen Sever, şunları dile getirdi: "Normalde Öcalan’ın yaptığı çağrının ardından, Öcalan'ın bir defa koşullarının düzeltilmesi gerekir. Şimdi en azından dışarıyla rahat ilişki kurması gerekirdi. Bu süreci daha pozitif bir tarzda yönetebilmesi için. PKK, açıktan söyledi: 'Kongremize iştirak etmesi gerekir,' dedi. Bu da gayet normal bir taleptir. Sonuçta sorun çözümse, bunların tamamını yapmanız gerekir. Burada şöyle bir anlayış var: 'Terörü bitirmek' Türkiye'de maalesef bir barış hareketi yok. Barış istemek, barışın ve çözümün olanaklarını sağlamak için bu iktidarı zorlayan bir zemin de yok. Yani uluslararası güçler de kesinlikle böyle bir zemin oluşturmuyorlar. Burada barış talebi toplumsallaşırsa ancak iktidar biraz zorlanabilir. Bence barış ve çözüm iki ayrı başlık değildir, bunları ayrı ayrı hale getirmek tam da iktidarın zihniyetidir. Yani iktidar aslında kimseye hiçbir hak, hukuk tanımadan iktidarını sürdürmek istiyor. İktidarın yapmak istediği budur."
MA / Ömer Güngör