MÊRDÎN - Avukat Lokman Emen, uluslararası komplodan bu yana Türkiye'nin çöküşe gittiğini belirterek, "Her bir bireyin barış hakkı kapsamında Sayın Öcalan'ın özgürlüğüne kavuşturulması gerekiyor" dedi.
PKK Lideri Abdullah Öcalan'ın 9 Ekim 1998'de Suriye'den çıkarılması ile başlayan ve 15 Şubat 1999'da Türkiye'ye teslim edilmesiyle devam eden uluslararası komplonun 26'ncı yılı geride kaldı. İmralı Yüksek Güvenlikli Ada Cezaevi'nde 26 yıldır ağır tecrit koşulları altında tutulan Abdullah Öcalan, tüm bu süre boyunca Kürt sorununun demokratik çözümü için mücadele ederken, Türkiye ise sorunun savaş politikasıyla çözmeye odaklandı. Abdullah Öcalan, 23 Eylül'de yeğeni olan Riha Milletvekili Ömer Öcalan'la ardından ise Halkların Demokratik Partisi (DEM Parti) İmralı Heyeti yaptığı görüşmede sorunun demokratik ve barışçıl yöntemlerle çözülmesi konusunda mesajlarını yineledi. Türkiye'deki görüşme trafiğini tamamlayan DEM Parti İmralı Heyeti, bir dizi görüşme yapmak üzere Federe Kürdistan Bölgesi'ne gitmeye hazırlanırken, Abdullah Öcalan'ın da yakın dönemde çağrı yapması bekleniyor.
'TÜRKİYE 26 YILDA ÇÖKÜŞE DOĞRU GİTTİ'
Yapılan görüşmeler, Kürt sorunun dair tartışmalar ve uluslararası komployu değerlendiren Özgürlük İçin Hukukçular Derneği (ÖHD) Mêrdîn Şubesi önceki dönem Eşbaşkanı Avukat Lokman Emen, uluslararası komplo ve Abdullah Öcalan'a yönelik ağır tecrit koşulları nedeniyle Kürt sorunun şiddet ortamına sürüklendiğini kaydetti. Emen, "Devlet bu 26 yıllık sürecin sonunda bir çöküşe doğru sürüklendi. Şu anda Türkiye Cumhuriyeti devleti ekonomik, siyasal, ahlaki, vicdani ve hukuki bütün kurum ve kuruluşları ile toplu bir çöküşe doğru gitmiş durumdadır. Dolayısıyla Kürt sorununun siyasi, demokratik ve barışçıl çözümü Kürtler için olduğu kadar, Türkiye toplumunun tamamı için elzemdir. Bunun toplumun tüm kesimlerinde görülmesi gerekmektedir. Kürt sorununun çözümü sadece Kürtler açısından değil, uçuruma doğru giden Türkiye Cumhuriyeti devletinin aslında kangrenleşmiş bir sorununu çözerek, ayağa kalkması anlamına gelmektedir. Dolayısıyla komplo sonucunda geldiğimiz bu aşama itibariyle Türkiye'nin ve tüm kesimlerin bu süreci iyi okuması gerekir. Bu süreçte Kürtlere diz çöktürülmedi. Kürtler, tüm bu süreç boyunca ayakta kaldı. Gerek Sayın Abdullah Öcalan gerek Kürtlerin tüm toplumsal ve siyasal kesimleri barış için gerekli adımların atılmasını talep etti. Ancak Türkiye bu sorunu çözmeye yanaşmadığı için bu sorun kangren haline döndü ve Türkiye intihara sürüklendi. Kürtler ise, bu süreçte ayakta kalarak, mücadelelerine devam ederek, tecridi ve komployu boşa çıkardılar" ifadelerini kullandı.
'BARIŞIN İNŞASI HERKESİN GÖREVİDİR'
Devletin baskı ve savaş politikaları ile sorunun çözülemeyeceğini gördüğü için bugün adım atmak zorunda kaldığını ifade eden Emen, "Bundan sonra gerekli adımların atılmaması veya sürecin gerekliliklerinin yerine getirilmemesi farklı bir sonuç doğurmayacak. Kürtler kendi ulusal ve kültürel haklarının bilincine varmış bir toplum. Siz bunu baskı ile asimilasyonla, soykırımla bitiremezsiniz. Dolayısıyla Kürtler haklarına ulaşmak için mutlak bir şekilde mücadele edeceklerdir. Bu nedenle tüm tarafların bu bilinçle hareket etmesi gerekiyor. Kürtler bu komplo sürecini boşa çıkardı. Bundan sonra da tüm taraflar açısından en iyisi olabilecek sonuçların ortaya çıkması için de bu sürecin barışçıl, demokratik yöntemlerle, Kürtlerin tüm ulusal ve kültürel haklarının verildiği bir çözüm sisteminin ortaya konması gerekiyor" diye konuştu.
Toplumun her kesiminin sürece destek vermesi gerektiğini dile getiren Emen, "Şu an var olan şiddet ortamında her ne kadar her birimizin bir sorumluluğu varsa gelecekte barışın inşa edilmesinde de her birimizin sorumluluğu vardır. Dolayısıyla ilk adım olarak herkesin dilini, söylemini değiştirmesi gerekiyor. Her bir bireyin, toplumun her kesiminin barışa olan inancını ortaya koyması ve bunun inşası için bizzat pratik olarak sahada bulunması gerekiyor. Bu her bir bireyin de her bir sivil toplum örgütünün de görevidir. Bunu inşa etmek de bizlerin görevi, tarafları buna ikna etmek de bizlerin görevi. Dolayısıyla önce bu dilin ve söylemin değişmesi gerekiyor. Bizler bu süreci destekliyor ve çok kıymetli buluyoruz. Nihayete ermesi konusunda da üzerimize düşen ne olursa yapmaya hazırız. Toplumun barışa ikna edilmesi için savaş dili ve pratiğinin acil bir şekilde terk edilmesi gerekiyor" şeklinde konuştu.
'ANAYASAL DÜZENLEME TOPLUMDA DA GÜVEN SAĞLAR'
Samimi bir barışın inşa edilebilmesi için yüzyıllık devlet pratiğinin terk edilmesinin önemli olduğuna vurgu yapan Emen, "Devletin üzerine düşen ilk elden budur. Bunların dışında kimi snayasal düzenlemelerin de yapılması gerekiyor. Gerek önceki barış görüşmelerinde düşülen kimi eksiklikler, kimi yanlışlıkları da göz önünde bulundurmalıyız veya dünya pratiğinde gerçekleşen barış görüşmelerinde ve nihayete erdirilen barış görüşmelerinde neler yapıldığı bizlere kısmen kimi yol ve yöntemler gösterecektir. Önce görüşmeleri gerçekleştirenlerin kanuni düzeyde güvence altına alınması gerekiyor. Bu topluma da bir güven sağlar. Toplumun sürece olan inancını da güçlendirir. Çünkü resmi bir süreç olduğu algısı ortaya çıkar" şeklinde konuştu.
'BARIŞ HAKKI İÇİN ÖCALAN'IN ÖZGÜR OLMASI GEREKİYOR'
Görüşmeler devam ederken, gerek Abdullah Öcalan açısından gerekse de tüm siyasi tutsaklar açısından bir durum değerlendirmesi yapılması gerektiğine dikkat çeken Emen, "Eğer barış görüşmeleri yapılıyorsa, barış toplumdaki her bir bireyin hakkı ise, toplumdaki her bir bireyin barış hakkı kapsamında Sayın Abdullah Öcalan'ın özgürlüğünün tartışılması, değerlendirilmesi gerekiyor. Sayın Öcalan'ın özgürlüğüne kavuşturulması gerekiyor. Bu bağlamda sadece kendisinin değil, tüm siyasi tutsakların da özgürlüğünün sağlanması gerekiyor. Kürtler, Sayın Öcalan ve PKK her ne kadar barış yönlü açıklamalar yapsa da devletin bu konuda atacağı samimi adımlar süreci belirleyecektir. Dolayısıyla top şu an devletin elindedir. Atacağı samimi adımlarla devlet bu sürecin nihayete erip, ermeyeceğine karar verecek" diye belirtti.
MA / Ahmet Kanbal