HATAY - DBP Eş Genel Başkanı Keskin Bayındır, tarihi bir süreçten geçildiğine vurgu yaparak, “Kürt sorunu başta olmak üzere Türkiye'deki temel meselelerin çözümünde artık halkların, direniş örgütlerinin, kurumlarının, bireylerinin sorumluluk alma, inisiyatif geliştirme ve bu inisiyatifi artık dayatmasının zamanı geldi ve geçiyor” dedi.
Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) Eş Genel Başkanı Keskin Bayındır, Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Hatay İl Örgütü’nün düzenlediği dayanışma buluşmasına katıldı. İskenderun'da bir restoranda gerçekleştirilen buluşmaya kentteki siyasi parti, sendika temsilciler ve çok sayıda yurttaş katıldı. Saygı duruşu ile başlayan buluşmada açılış konuşmasını yapan DEM Parti Hatay İl Eşbaşkanı Naim Özbek, buluşmaya katılanlara teşekkür ederek, barış talebinde bulundu.
‘SURİYE’NİN GELECEĞİNİ HALKLAR BELİRLEMELİ’
Ardından konuşan DBP Eş Genel Başkanı Keskin Bayındır, yaşamını yitiren DEM Parti PM üyesi ve Sosyalist Yeniden Kuruluş Partisi'nin (SYKP) kurucularından olan yazar Bereket Kar'ı andı. Tarihsel bir dönemden geçtiklerini ifade eden Bayındır, “Bugün, Suriye'de yaşanan gelişmeler tek başına Suriye halklarını ilgilendiren bir mesele olmaktan çıktı. Ortadoğu halklarını, dünyadaki ezilen, eşitlik özgürlük arayışı içerisinde olan bütün mazlum halkların özgürlük ve eşitlik isteyen bütün kesimlerin doğrudan ilgilendirdiği tarihi ve önemli bir süreci hep birlikte yakından takip ediyoruz. Elimizden geldiğince bir araya geleceğiz, böylesi günlerde. Fakat gerek Türkiye'de gerek Ortadoğu'da gerek Kürdistan'da gelişen özellikle son yüzyıla belki de damgasını vurabilecek, çok tarihsel gelişmelerin yaşandığı böylesi bir dönem içerisinden geçiyoruz. Suriye, dinlerin, dillerin, halkların, bin yıllardan beri birlikte yaşayabildiği, yaşadığı ender ve nadir coğrafyalardan ve topraklardan biridir. Bu yönetim mezhepçi, ırkçı, tek dil, tek dine ve tek mezhebe dayanan bu zihniyet Suriye'nin geleceğini belirleyemez, belirlememelidir. Suriye'nin geleceğini Suriye'de yaşayan halklar, inançlar, topluluklar belirlemelidir” dedi.
‘HEPİMİZE BÜYÜK GÖREV DÜŞÜYOR’
Suriye’de Alevilere yönelik katliamları da kınayan Bayındır, “Yine Dirzi halkının, Kürt halkının, ezilen hakların Suriye'nin geleceğinde söz sahibi olabileceği, kendi kaderini birlikte eşit özgür bir şekilde yaşayabileceği bir Suriye geleceğinin belirlenmesi için bizlere de buradaki her bir arkadaşımıza da çok büyük görev ve sorumluluk düştüğünü bilmek gerekiyor. Bu anlamıyla elbette ki özellikle bugün Türkiye'de iktidar olan AKP’nin Suriye'nin yeniden şekillenmesinde nasıl yeni yönetimi tek dil, tek mezhep ve tek ırka dayalı yeni bir Suriye rejimini inşa etmeye çalıştığını, bu anlamıyla bunu empoze etmeye, dayatmaya ve telkinlerde bulunmaya çalıştığını çok yakından takip ediyoruz. Bugün Suriye'de ve önümüzdeki dönemde Suriye'deki halkların bu yönetim tarafından karşı karşıya kalabileceği baskılar, göçertme, tehdit ve katliam riskinin kaynağının arkasında ideolojik olarak yansımasını Türkiye'den ve bugünkü iktidardan aldığını bilmek gerekiyor” ifadelerini kullandı.
'HALKLAR BİRLİKTE MÜCADELE EDİYOR'
Bayındır, devamında şunları söyledi: “Dolayısıyla bugün Türkiye'de tek mezhep, tek din, tek dil siyasetine ve politikasına sarılan, bunun üzerinden rejimini ve varlığını hayata geçirmeye çalışan 22 yıllık zorba, despot bir iktidar var karşımızda. Bugün Türkiye'de onlarca halk, mezhep ve diller birlikte yaşıyor. Bin yıllardır, yüzyıllardır bu birlikte yaşamını artık yönetime de, siyasete de, politikaya da ve Türkiye'nin özgür geleceğine de yansıtmak istiyor. Bunun için halklar birlikte mücadele ediyor. Kendi özgürlüğü için, eşit demokratik ve özgür bir ülkede yaşayabileceği yaşamın şartlarını ve koşullarını oluşturmak için mücadele ediyor, direniyor, bedel ödüyor. Bu mücadele tarihi bir aşamaya gelmiştir. Şüphesiz biliyoruz ki bu ülkede Alevi halkımızın karşı karşıya kalmış olduğu büyük sorunlar var. Kürt halkının yaşamış olduğu neredeyse yüz yıllık çözüm bekleyen meseleler var. Ermeni halkının, bu topraklarda yaşayan bütün halkların, bütün inançların, bütün dillerin ve mezheplerin karşı karşıya kalmış olduğu sorunlar çok büyüyor. Artık bu sorunların çözüme kavuşması ve kavuşturulması gereken bir dönemdir diyoruz. Tabii ki şunun da farkındayız; devlet ve iktidar bu birlikte yaşam, demokratik Türkiye, özgür bir birliktelik, özgür yaşam çabamıza ve arayışımıza karşı sürekli tekçiliği, baskıyı, gözaltı, tutuklama ve şiddeti neredeyse bizim üzerimizde farz kıldı, farz kılmaya çalışıyor. Fakat bizler, mücadele arkadaşlarımız, halklarımız bunu hiçbir zaman kabul etmedi. İşte böylesi bir mücadele, ortak direnişin, bütün bedellere, bütün baskı, zorbalıklara rağmen halklar özgürlük için eşitlik için bir arada demokratik bir yaşam için mücadele ediyor ve bu kararlılığı da her yönlü devam ettiriyor.
ÇÖZÜM İKTİDARIN İNSAFINA BIRAKILAMAZ
Özellikle 1 Ekim'den bu yana devam eden, Cumhuriyetin yaşıyla neredeyse yaşıt olan 100 yıllık Kürt sorununa dair herkesin tartıştığı, gerek iktidar kanadından gerekse muhalefetten, gerekse bizler gibi sokakta alanlarda toplumla, halkla birlikte mücadele eden kesimler tarafından Kürt sorununu ndemokratik çözümüne dair yürütülen bir tartışma var. Bugün, Kürt meselesinin çözümü Türkiye'nin demokratik dönüşümüyle eşdeğer bir meseledir. Bugün Türkiye'de yaşanan otoriter faşizm kaynağını Kürt sorununun çözümsüzlüğünden, Kürt sorununa ve Kürt halkının demokratik ve özgür yaşam arayışına yönelik inkardan almaktadır. Kürt meselesi gibi, Alevi sorunu gibi, Türkiye'deki temel meseleler tek başına iktidarların insafına ya da insafsızlığına bırakılamayacak kadar hayati ve önemli bir meseledir. Onun için Kürt sorunu başta olmak üzere Türkiye'deki temel meselelerin çözümünde artık halkların, direniş örgütlerinin, kurumlarının, bireylerinin sorumluluk alma, inisiyatif geliştirme ve bu inisiyatifi artık dayatmasının zamanı geldi ve geçiyor. Dolayısıyla geçtiğimiz böylesi bir dönemde Kürt meselesinin çözümü, tek başına Türkiye parlamentosundaki siyasi partilerin ya da iktidar partisinin insafına, sözüne ya da pragmatist yaklaşımlarına bırakılamayacak kadar hayati bir meseledir.
ROJAVA MODELİ ÖNÜMÜZDE DURUYOR
Çünkü bu meselenin çözümünün Türkiye'yi demokratik bir zemine kavuşturma potansiyeli vardır. Çünkü bu meselenin çözümü Türkiye'de hakları birlikte eşit, özgür, barış içerisinde bir arada yaşayabilmesinin ve kendi özgür geleceğinin rotasını tayin etmesinin potansiyelini barındırmaktadır. Onun için böylesi bir zamanda bütün mücadele arkadaşlarımıza, bütün direniş dostlarımıza bir kez daha çağı yapmak istiyoruz; böylesi bir süreçte başta Suriyeli halkların özgür ve demokratik geleceği olmak üzere Rojava’da 13 yıldır bugün dünyanın gıpta ile baktığı, ezilen, mazlum halkların, özgürlük ve eşitlik isteyen, bir arada yaşamın aslında nasıl mümkün olabileceğini gösteren, 13 yıldır bütün ablukalara rağmen, bütün saldırı ve kuşatma politikalarına rağmen halklar, inançlar, diller ve dinlerin birlikte bir arada yaşayabildiği, toplumsal sözleşmesinde herkesin kendisini ifade edebildiği bir Rojava modeli önümüzde durmaktadır.
SURİYE’NİN GELECEĞİ ROJAVA MODELİNDE SAKLI
Türkiye, dünyanın gözü önünde, televizyon programlarında canlı yayınlarda oradaki halkın mücadelesini özgür yaşam arayışını hedef almakta ve bombalamaktadır. Buna karşı dünyanın bütün güçleri sessiz. Fakat zihniyetinin ne olduğunu ve ne olabileceğini hepimizin bildiği, herkesin çok yakından tanıdığı, bugün Şam yönetimi olarak ifade ettiği yönetime her yönlü ve her şekilde destek sunulmakta. Burada çağrı yapmak istiyoruz; Rojava modeli, Rojava yönetimi halkların birlikte eşit özgür bir şekilde yaşayabildiği bir modeldir. Dolayısıyla Suriye'nin geleceği Rojava modelinde saklıdır. Rojava modelini boğmak, tasfiye etmek, kuşatma altına almak değil, onu Suriye'nin geleceğinde hakların birlikte özgür eşit bir şekilde, onurluca birlikte yan yana yaşayabileceği bir modeli Suriye'nin bütün coğrafyasına hakim kılmak, serbest etmek hepimizin görevi ve herkesin sorumluluğu olmalıdır. Fakat bu iktidar bir yandan Türkiye'de Kürt meselesi gibi toplumların hak yaşadığı tarihsel toplumsal meselelerin çözümüne ilişkin ‘eşit özgür bir Türkiye yaratma hedefiyle yola çıkıyoruz’ ifadelerini kullanırken hemen yanı başımızda Rojava’ya yönelik saldırılar, Suriye'de Arabi halkımıza yönelik katliam ve katliam girişimleri, yine Kürt halkının siyasi demokratik iradesine yönelik kayyımlar, Türkiye'deki sol sosyalist mücadele örgütlerimizin arkadaşlarımıza yönelik siyasi soykırım operasyonları ve tehdit baskı her yönlü devam etmekte. Bu da bu iktidarın ikiyüzlü politikasını, bu iktidarın aslında ajandasında demokratik bir çözüme, demokratik bir Türkiye ve demokratik bir geleceğe dair bir yol haritasının, bir programının ve zihniyetinin olmadığını, olamayacağını açık bir şekilde gösteriyor. Pratik de aslında bu iktidarın aynası olarak karşımızda dönüyor."
Bayındır son olarak ise ortak mücadelenin önemine vurgu yaptı.