'Ait oldukları topraklara dönmek istiyorlar’

img

ADANA - Koruculuğu kabul etmedikleri için yıllar önce yakılan köylerinden aileleriyle birlikte Çukurova’ya göç eden kadınlar, zorlu bir yaşam mücadelesi içerisinde. Geçimlerini sağlamak için bağ ve bahçe işlerinde çalışmak zorunda kalan kadınlar, ait oldukları topraklara dönmek istiyor. 

90’lı yıllarda devletin uyguladığı baskılar ve koruculuk dayatmalarını kabul etmedikleri için evleri ve işyerleri yakılan, besledikleri hayvanları öldürülen Kürt aileler, göç ettikleri illerde de yıllardır büyük bir zorluk içerisinde. Adana’nın Ceyhan ilçesine bağlı Belediye Mahallesi’ne yerleşen aileler, bunlardan sadece bazıları. Bu ailelerin bireyleri olan genç kadınlar, zorlu hayat koşulları nedeniyle günlük yevmiye karşılığında bağ, bahçe ya da bir fabrikada çalışarak ailelerinin geçimlerine katkı sağlama çabasında.
 
Yaşları biraz daha ilerleyip, artık bağ ve bahçe işlerinde çalışamayacak durumda olan kadınlar ise evlerinde çocukları ile beraber ceviz ya da fıstık kırıp, eleyerek para kazanma uğraşında.
 
Kentin neredeyse birçok mahallesinde bu şekilde ekonomik gelir elde etmeye çalışan kadınlar, yıllardır içerisinde bulundukları bu yaşamın kendilerini artık zorladığını, bu nedenle ait oldukları topraklara geri dönmek istediklerini dile getiriyor. 
 
‘ZULÜM GÖRDÜK’
 
Bundan 31 yıl önce, yaşadıkları Şırnak’ın Erdoğdu Köyü’nden koruculuk ve benzeri baskılar nedeniyle göç etmek zorunda kaldıklarını anlatan Sakine Toprak, o dönemlerde evlerinin askerler tarafından yakıldığını ve kendilerine zulüm edildiğini aktardı. Bu nedenle Adana’ya yerleşmek zorunda kaldıklarını dile getiren Toprak, yaşadıkları zorlukları “8 çocuğum ile beraber tüm her şeyimizi köyde bırakıp buralara geldik. Buralara geldiğimizde hiçbir şeyimiz yoktu. Hatta ilk girdiğimiz ev sıvasızdı. Yıllar sonra küçük bir arsa alıp, 2 odalı bir ev yapabildik. Yaptığımız evin kapısı bile yoktu. Kapı yerine perdeler takmıştık. Ancak yıllar sonra giderek evin kapı ve pencerelerini yaptık” dile getirdi. 
 
‘KÖYDEN ÇIKTIĞIMIZDA ZORLU BİR YAŞAM BİZİ BEKLİYORDU’
 
Göç ettikten kısa bir dönem sonra eşinin tutuklandığını ve bu zorlu bir yaşamda artık kendisinin tek başına kaldığını dile getiren Toprak, yıllarca bahçelere giderek hem çocuklarına hem de cezaevinde yatan eşine baktığını dile getirdi. 
 
Toprak, “Genç olduğum yıllarda yılın her mevsimi bahçelere giderdim. Fakat şimdi yaşım ilerledi ondan dolayı şimdi çuvallar ile fıstık geliyor tarlalardan biz de o fıstıkları kırarak para kazanıyoruz. Yıllardır bu işi yaparak zorluklar ile çocuklarımı büyüttüm. Fıstığın çuvalını 80 TL’ye kırıyorum. İşimiz gücümüz ve herhangi bir mesleğimiz olmadığından dolayı bu işi yapıyoruz. Bazen bu çuvalın tekini tek başıma 4 günde bitiriyorum, ama çocuklarımla beraber 2 günde falan bitiriyorum. Aldığımız para bize de yetmiyor ancak karnımızı doyuruyoruz. Fıstık işi çok zor ve zahmetli görüyorsunuz parmaklarımız hep yara bere içinde. Fıstık kırarken tozun ve kirliliğin içinde kayboluyoruz. Bu işin saati yok gün içerisinde sadece yemek yemeğe zaman ayırabiliyoruz onun dışında sürekli fıstık kırıyoruz” dedi. 
 
‘YAŞADIĞIMIZ HAYAT BERBAT’
 
Kürt olmanın özelliklede Kürt kadını olmanın zorluğundan bahseden Toprak, yaşadığı zorlukları şu şekilde özetledi: “Benim çektiğim zorlukları kimseler çekmedi. Tarlada çalıştığım dönemlerde çocuklarımın biri kucağımda, biri belimde, ikisi de elimde duruyordu. Yaz kış ev yüzü görmüyorduk çocuklarıma ve cezaevinde olan kocama bakmak için sürekli çalışmak zorunda kalıyordum. Sadece akşamüzeri işten çıktığımda evde yemek yaparken ev yüzü görüyordum. Kocam yedi yıl boyunca Diyarbakır, Siirt, İskenderun ve Konya cezaevlerinde sürgün edildi.  Evet onun görüşüne de gidiyordum ama çok zor koşullarda onu görmeye gidiyordum. Kısacası yaşadığımız bu hayat berbattı.” 
 
‘KÖYÜMÜZÜN EN KÖTÜ HALİ BURALARDAN ÇOK İYİYDİ’
 
Kendi topraklarında yaşamın zorluğunun olmadığını, her şeye rağmen yaşamdan zevk aldığını dile getiren Toprak, köy özlemini ise şu sözler ile dile getirdi: “Yıllar önce köydeyken bizim evimiz, arsamız, bağımız, bahçemiz, büyük baş ve küçükbaş hayvanlarımızı kısacası her şeyimiz vardı ve biz bu yaşamdan çok memnunduk. Ama bize baskı yaptılar zulüm ettiler ve her şeyimiz oralarda bırakıp kaçtık. Şuan topraklarımız her şeyimiz oralarda sahipsiz duruyor. Burada hayat çok zor köyümüze dönebilme şansımız olsa buralarda durmayız. Oralarda aç kalma gibi bir durumumuz asla olmazdı oranın en kötü hali buralardan çok daha iyiydi.” 
 
‘ÇOCUKLARIMIZ İÇİN KÖYDEN ÇIKTIK’ 
 
Bir başka Kürt kadını olan Fatma Elçiçek ise, 1990 yılında Siirt’in Özlüpelit Köyü’nden çocukları ile beraber asker zoru ile çıkarıldıklarını ifade etti. 
 
Askerlerin “Korucu olacaksınız” sözlerini hatırlatan Elçiçek, çocuklarının geleceğini düşündükleri için bu dayatmayı kabul etmediklerini ve böylece köyden çıktıklarını ifade etti.
 
Elçiçek, köyden çıkarıldıktan sonra ise evlerinin ve bahçelerinin askerler tarafından ateşe verildiğini söyledi. Köyde yaşadıklarından dolayı birçok çocuk dünyaya getirdiğini dile getiren Elçiçek, “Köyde olsaydım 10 çocuğumun olmasını isterdim çünkü köyde çocuklarıma bakmakta zorlanmıyordum her şeyim vardı. Köyde geçim derdim yoktu. Ama şehirlere geldiğimize pişmanız bu kadar çocuğuma bakamıyorum” dedi. 
 
‘FISTIK KIRARAK HAYATTA KALIYORUZ’
 
Kendisinin de diğer göçe maruz kalmış Kürt kadınları gibi ilk dönemler bahçelere gidip çalıştığını ifade eden Elçiçek, “10 yıldır fıstık kırıyorum daha önce pamuk, çapa ve de daha birçok tarlada farklı işler yaptım. Eşimin de hiçbir geliri yok emekliliği yok mecbur bu işi yapıyoruz. Çünkü başka gelir kaynağımız yok. Bu işi yaparak çocuklarımı büyüttüm şimdi evlenen çocuklarım da oldu. Evlenen çocuklarım bana yardım edemiyor çünkü onlar şuan ancak kendilerine bakabiliyor. Bugün ben eşim ve kalan iki kızım ancak bu parayla geçinebiliyoruz” dedi. 
 
‘KEŞKE İMKANIMIZ OLSA DA KÖYÜMÜZE DÖNSEK’
 
Sürekli olarak çalışmak zorunda kaldıklarını dile getiren Elçiçek, “ Saatlerce çalışmak zorunda kalıyoruz. Aldığımız para çok az o parayla da ihtiyaçlarımızı dahi karşılayamıyoruz. Aldığım para ile pazara gidiyorum orada bile ihtiyaçlarımı alamıyorum domates olmuş kilosu 5TL daha ne diyeyim ki. Buralar rezillik ama kendi köyümde olsaydım her şeyim olurdu ve çocuklarıma bakmakta zorlanmazdım. Bu iş yaparken o kadar çok zorlanıyoruz ki ellerimiz parçalanıyor. Buralar bize göre değil keşke imkanımız olsa da köylerimize dönsek” dedi. 
 
MA / Ergin Çağlar