Tülay Hatimoğulları: Sürecin ritmi düştükçe savaştan yana olanların cesareti artıyor 2025-10-21 12:44:32 ANKARA - Son dönemde artan ırkçı provakasyonlara dikkat çeken DEM Parti Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, “Sürecin ritmi düştükçe savaştan yana olanların cesareti artıyor” dedi. Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, partisinin haftalık Meclis grup toplantısında değerlendirmelerde bulundu.   Sözlerine, Kürt şair Cigerxwîn’i ölüm yıldönümünde anarak başlayan Tülay Hatimoğulları, “Devrimci duruşu ve yaşama dair inadıyla milyonların gönlünde yaşamaya devam ediyor” dedi.   DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan’la birlikte 19 Ekim tarihinde HDP önceki dönem Eş Genel Başkanları Figen Yüksekdağ ve Selahattin Demirtaş’ı cezaevinde ziyaret ettiklerini belirten Tülay Hatimoğulları, AİHM’in Demirtaş hakkında verdiği 3 ihlal kararına dikkat çekti. Tülay Hatimoğulları, “Barış tek tarafın adımlarıyla inşa edilemez. Devlet ve iktidar somut adımlar atmalı. Selahattin Demirtaş, Figen Yüksekdağ ve bütün Kobanê Kumpas Davası’nda tutuklu bulunan arkadaşlarımız derhal serbest bırakılmalıdır. Bir saat dahi içeride kalmamalılar. Ortada çok önemli bir karar var. Biz bu kararın bir an önce hayata geçmesinin burada bir kez daha vurguluyoruz. Arkadaşlarımız derhal serbest bırakılmalıdır” diye konuştu.   Barış ve Demokratik Toplum Süreci’nde yaşanan gelişmelere dair değerlendirmelerde bulunan Tülay Hatimoğulları, 22 Ekim ve 27 Şubat tarihlerine işaret ederek, “Türkiye'de barış umudunun yeşerdiği günlerin tarihi” dedi.   ‘TÜRKİYE’NİN ELİNDE TARİHİ BİR FIRSAT VAR’   Tülay Hatimoğulları şöyle devam etti: “Yürüttüğümüz barış çalışmalarında bütün toplumsal ve siyasal kesimlerden şu değerlendirmeleri duyuyoruz. ‘Bizler bu süreçte sahada sadece DEM Parti’yi görüyoruz’ diyorlar. ‘İktidar ve muhalefet barışın toplumsallaşması için sahada değil, yasal düzenlemelere ilişkin atılmış henüz bir adım dahi yok’ diyorlar. Bunlar çok gerçekçi. Türkiye'nin elinde tarihi bir fırsat var. Biz Türkiye’nin elindeki bu tarihi fırsatı çok önemsiyoruz. 100 yıllık bir sorunu çözmek, 50 yıldır devam eden savaş ve çatışmaları bitirmek gibi tarihi bir fırsat. Antidemokratik uygulamalarla derinleşen yönetim, siyasi, toplumsal ve ekonomik krizlerin çözüm kanallarını açacak demokratik dönüşümü sağlamak. Bunlar tarihi fırsatlar değil mi? Bunlar uğrunda çok emek vermemiz gereken tarihi fırsatlardır.   YASAL DÜZENLEMELER YAPILMALI   Herkesin görev ve sorumluluk sorumlulukları belli. İktidar ve devlet yasal düzenlemeler başta olmak üzere somut adımlar evresine girmeli, güven arttırıcı adımlar ivedilikle atılmalı. Toplumsallaşmayan barış sonuç alamaz. Barışın toplumsallaşmasının yolu ise başta kadınlar ve gençler olmak üzere toplumun bir bütün olarak barışın mimarı haline gelmesiyle mümkün. Burada iktidar, muhalefet, herkese ama herkese hepimize. Çok büyük görev ve sorumluluklar düşmektedir. Komisyonun önümüzdeki süreçte somut adımlara yoğunlaşması tekil, özgür bütüncül geçiş yasalarının çerçevesinin bir an önce çizilmesi, 2026 yılı bütçesi genel kurula gelmeden yasal düzenlemelerin yapılması hem güven arttıracaktır hem de bu sürecin başarıya ulaşması için son derece ön açıcı olacaktır.   Meclis Başkanı Numan Kurtulmuş’un, yakın zamanda Amed’e gerçekleştirdiği ziyarete dair konuşan Tülay Hatimoğulları, Meclis’in sanal medya hesabı üzerinden yapılan Kürtçe paylaşıma dair gelen tepkilere dikkat çekti. Tülay Hatimoğulları, şöyle devam etti: “Kürtçe paylaşım yapınca Türkçeye veya başka bir dile halel mi geldi? Ülke bölündü mü? Hayır! Tam tersi. Tam tersi bu ülkede yaşayan milyonlar Kürt'ü tanımış oluyor, ana dillerine saygı göstermiş oluyor. Tam da iç barıştan kastımız olan bu ülkede yaşayan Kürdü ile Laz’ı ile Çerkez’i ile Alevi’si ile Hristiyan’ı ile bütün farklı halkların ve inançların bütünleştiği bir toplumsal birlik ve beraberlik oluşur. Kürt halkını demokratik bir cumhuriyet idealine yaklaştırmaktan hiç kimse kaybetmez. Tam tersi toplum kazanır, demokrasi kazanır. Irkçılar, ırkçılıktan siyaset devşirenler bu adımlarda kaybeder. Bu adımları istemezler. Bakın, atılmayan her adım, yaşanan her gecikme, süreç karşıtlarını cesaretlendiriyor. İşte görüyoruz. Sürecin ritmi düştükçe savaştan yana olanların cesareti artıyor.   PROVAKASYONLARA PABUÇ BIRAKMAYACAĞIZ   Adeta tüm tuşlara basılmışçasına sistematik olarak barış karşıtı sesler yükseliyor. Süreç bitsin, ölümler sürsün diyorlar mealen. Peki kim bunlar? Neden bu kadar ısrarcılar? Bunlar yıllarca savaş siyaseti yapanlar, siyaseti çatışmadan ibaret görenler ve bundan nemalananlardır. Şimdi barış onların tüm varlık nedenlerini ortadan kaldırıyor. Meclis’te bu savaş hamasetini yapanları çok iyi görmemiz lazım. Ama bir şeyi de unutmamak gerekiyor. Bu siyasetçilerin sesini, onların partilerine oy veren insanların sesi olarak görmeyelim, o yurttaşlarımızın sesi olarak görmeyelim. Çünkü hangi anne evladının ölmesini ister ki? Hangi baba çocuğunun cenazesini beklemek ister? Hangi kardeş kardeşini toprakta aramak ister? Hiç kimse bunu istemez. Bu topraklarda yaşayan her insan, barışın bu topraklara gelmesini, demokrasinin bu topraklarda inşa edilmesini canı gönülden ister. O Meclis kürsülerinde çığlık atanlar, kendi kapalı dünyalarında yaşayan bir avuç ayrıcalıklı azınlıktır. Onlar kendi imtiyazlı hayatları bitmesin diye Kürtlerle eşitlenmemek için bu adımları attıklarını biliyoruz. Bu sistematik provokasyonlara pabuç bırakacak değiliz. Tek sermayesi nefret olan bu kesimin ırkçı hayallerinin toplumu bölmesine izin vermeyeceğiz. Bedeli ne olursa olsun onurlu bir barış ve demokratik bir cumhuriyetin inşası için sonuna kadar çalışacağız, başaracağız.   OYUNU İFŞA EDECEĞİZ    Bu ırkçı atışma sarmalına girmeyeceğiz. Onların belirlemek istediği dar alanda siyaset yapmayacağız. Enerjimizi barış ve demokratik toplumun inşasına harcayacağız. Geçim derdindeki milyonlara, adalet arayanlara, barış özlemi çekenlerin umuduna, mücadelesine güç katacağız. İnsana dokunan, hayata anlam katan, somut çözümler üreten bir dille konuşacağız. Süreç karşıtlarının tahriklerine asla gelmeyeceğiz. Onların oynadığı oyunu ifşa edeceğiz.   11’İNCİ YARGI PAKETİ   Yeni bir AKP taktiği ile karşı karşıyayız. Toplumun sinir uçlarını gelecek düzenlemeleri basına sızdırıp toplumun gazını almaya çalışıyorlar. Bunun son örneğini 11’inci Yargı Paketi adıyla kamuoyuna sızdırılan taslakta görüyoruz. İktidarın yargı paketleri topluma daha çok güven, çözüm, adalet insan hakları sunacağına topluma baskı, zor, daha çok ceza, daha çok denetim, gözetim ve daha çok tahakküm getiriyor. Kamuoyuna yansıyan bu taslakta toplumun adalet ve demokrasi ihtiyacını giderecek bir tek madde yok. Tam tersi antidemokratik uygulamalarda ısrar var, kadınlara, farklı cinsel kimliklerle saldırılar var. Kimin kendini nasıl tanımladığına, nasıl yaklaştığına karışmak devletin işi değildir. İnsanlara kimlik, inanç, cinsiyet, yaşam tarzı dayatmak devletin hiç işi değildir. Devletin varlık nedeni çatısı altında yaşayan her bir insanın eşit bir şekilde hukukunu korumaktır. Devletin görevi bu çeşitliliği cezalandırmak değil, güvence altına almaktır. Her yurttaş cinsel yönelimi, cinsiyet kimliği, inancı, dili, kültürü ne olursa olsun eşit haklar ve onurlu bir yaşamı hak etmektedir ve buna saygı duyulmak zorundadır. Nasıl ki sizin yaşam tarzınıza hiç kimse müdahale etmiyorsa siz de başkasının yaşam tarzına müdahale edemezsiniz. Devlet otoritesi ve yargı elinizde elinizdeyse bu hakkı kendiniz de göremezsiniz. Bakın toplumun yüzde 76'sı ekonomi olumsuza gidiyor diyor. Yüzde 70'i ‘demokrasi ve yargı kötüye gidiyor’ diyor. Merkezi hükümetin görevi bu can yakıcı sorunlarla ilgilenmektir. Ama iktidar insanların yaşam tarzına müdahale eden yasaların ve algı yaratmanın peşinde, nefret suçlarının önünü açma peşinde. Çıkaracağınız yasalar yargılama etkisi yaratabilir sizlere ama toplumsal hiçbir sorunu çözmez, meşru da değil. Hukuka ve adalete ekmek kadar su kadar ihtiyacımız olan bir dönemden geçiyoruz. Bir dönemden geçiyoruz.   TEZKEREYE ‘HAYIR’ ÇAĞRISI   Irak-Suriye tezkeresi bugün genel kurula gelecek. Fesih kararı alan PKK’ye ve sivil siyasi parti olarak Suriye’nin önemli siyasi aktörlerinden PYD’ye karşı ilk defa 3 yılı kapsayan sınır ötesi operasyon tezkeresi Meclis’e sunuldu. Tezkereci anlayış güvensizliği arttırmaktan başka hiçbir sonucu açığa çıkaramaz.  Tezkere siyaseti 27 Şubat ruhuna uymuyor. Eller namluda barış olur mu? Kürtlerin, Türklerin, Arapların ve etnik dinsel kimliklerin eşit haklara sahip olduğu daha demokratik ve özgürlükçü yaklaşımlara ihtiyaç var. Bunlar tezkerelerle olacak işler değil. Bakın 21’inci yüzyılda teknolojinin, yapay zekanın, nükleer silahların geldiği boyutlara baktığımızda dönem silahların yarıştırılacağı bir dönem değil. Halkların barışını, özgürlüğünü, demokratik haklarını merkeze alan stratejiyi ve siyaset üretmenin dönemidir. Biz bu tezkereye hayır diyeceğiz ve bütün muhalefeti bu tezkereye ‘hayır’ demeye davet ediyorum.   DEMOKRATİK CUMHURİYET İNŞAASI    Bizler neler yaşanırsa yaşansın, kim hangi provokasyona tevessül ediyor olursa olsun bütün bu provokasyonları boşa çıkarma konusunda kararlılığımızın altını bir kez daha çiziyoruz. Bu ülkede onurlu bir barışı tesis etmek, bu ülkede yaşayan bütün farklı halkların ve inançların kendini eşit yurttaş olarak hissettiği bir Demokratik Cumhuriyeti inşa etmek boynumuzun borcudur. Ne olursa olsun bizler bu kararlılıkla hem müzakerelerimizi hem mücadelemizi yürütme konusunda kararlıyız.”